Confesser - Bölüm 6
Kucağımda hissettiğim ağırlığın azalması ve hışırtılı sesler duymamla gözlerim açıldı. Dışarısı hala karanlık duruyordu fakat Yaren uyanmış gibiydi. Yanımda oturmuş yatak odasının camından dışarı bakarken ona baktım. Kafasının arkasını karanlıkta seçebilsem de yüzünü göremediğimden ne düşündüğünü merak ettim. Kucağımdan yavaşça çekileceği sırada belinde duran kolumu sıkıp kendime bastırdım. Kafası bana döndüğünde tembelce ona baktım “Neden uyandın? Saat hala gece yarısı değil mi? Susadın mı yoksa?” uyku sersemliğiyle sorduğumda Yaren kafasını salladı. Hangi soruma kafasını sallamıştı bilmesem de onunla beraber ben de doğruldum, kafasının yanını öperken onu yatağa geri yatırdım. Alt karnını severken dudaklarım alnında sordum “Acıyan bir yerin var mı? Sana su getireceğim bekle..” Yaren ben ayaklanırken canının yanmadığını mırıldandı. Ona bakıp gülümsedim, ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. Bir bardak alıp dolabın su kısmına koydum, ılık suyu doldurduktan sonra masada duran telefona baktım. Saat gece yarısı 4’ü biraz geçiyordu. Esnerken telefonu da kendimle beraber getirdim, bardağı Yaren’e uzatırken bir kez daha yanına uzandım beline sarılıp yüzümü beline sürttüm. Üstüme battaniyeyi çekip saçlarımı seven Yaren’e baktım “İyisin değil mi? Bak canın yanıyor da bana söylemiyorsan darılırım.” Bir kez daha canının yanmadığını teyit etmek istediğimde gülümseyip kafasını hafifçe eğdi “Birazcık sızlama var ama dayanılır bir şey, aşırı bir ağrım yok.” Sözleriyle hafifçe kafamı kaldırıp ona baktım, Yaren’in ilk kez böyle bir şey dediğini duyunca telaşlandım “Sana ilaç getireyim mi? Çok mu sert yaptım yoksa.. özür dilerim bir dahakine daha ağırdan alacağım..” ilaç almak için yataktan kalkmaya çalışırken kolumdan tuttu, beni yatağa geri çekerken bu sefer de ben Yaren’in kollarındaydım. Kafamı göğsünde saklarken elleri saçlarımı ve sırtımı sevdi “Bir şey yok Eymen.. uyuman lazım, işe gideceksin hadi uyuyalım..” kafamı hafifçe kaldırıp kapalı gözlerine baktım. Üzgün hissettim, ellerim beline uzandı. Belini ve biraz daha aşağı kalça bölgesini ısıtıp hafif masaj yaptığımda gülüp alnımdan öptü “Neden birden bire endişeliymişsin gibi hissediyorum? Sorun yok dedim, birkaç saate kalmaz geçer. Uyu artık geç kalacaksın işe.” Sözleri zaten bozuk olan moralimi daha da bozmuştu. Benim fark etmediğim sıralarda demek ki canı yanıp saklamıştı. Dudaklarımı büzerken sıkıca sarıldım “Bundan sonra canın yanarsa söyleyeceksin yoksa seninle bozuşuruz.” Kırgın çıkan sesime ufakça tamam dedi, yeniden uykuya çekildi. Onun yüzünü izlerken ayıldığımı, uykumun tamamen kaçtığını hissettim.
Evliliğimizi düşünmeye başladım. İlk başlarda bu kadar samimi olmasak da yine de aramız iyiydi. Ona karşı her zaman mesafeliydim, asla çok yakın olmamıştım ama Yaren her gün beni gülümseyerek karşılar benimle ufak tefek konuşmalar yapmaya çaba gösterirdi. Ona karşı soğuk olmamın belli bir sebebi asla olmamıştı ama çok sıcakta hissedememiştim. Derin düşüncelerim içerisinde birden Yaren’in artık benimle konuşmadığı 4 ay öncesini anımsadım. Her gün kapının önünde beni bekler günümü merak edip benimle konuşmaya çalışan Yaren bir gün aniden bu hallerini bıraktı, tamamen ruhsuz bir bebeğe dönmüştü. O zamanlar ilk günlerde garipsemiştim, onun ilgisini nasıl çekeceğimi de bulamadığımdan eve gelmek beni bir noktadan sonra rahatsız etmeye başlamıştı. Varlığımın görmezden gelinmesine katlanamayıp arkadaşlarımla geceyi geçirmeye başlamıştım. Aniden fark ettiğim olay karşısında biraz utandım ‘küçük bir çocuk gibi ilgi çekmeye çalıştım ve üstüne olana bak… Yaren’i üzmekten başka elime bir şey geçmedi..’ onu aldatmış olmamı yüzüne haykırdığımda bile sessizce kabul edip söz etmemişti. Garipti, neden hiçbir şey söylememişti ki? Neden bana o gün kızıp babamlara beni şikayet etmemişti acaba. İlgili ve meraklı gözlerim Yaren’in yüzünde dolansa da cevabını alamayacaktım, sadece beni bırakmamasını hala beni sevmesinden olduğunu düşündüm. Doğrusu, sadece umuyorum.. eğer beni sevmiyorsa ve bu durumlara katlanıyorsa sanırım bunu kaldıramazdım ‘..seni cidden seviyor ve güveniyor..’ Kaan’ın sözleri aklıma geldiğinde yüreğimdeki şüphe az da olsa dinmişti. Sıkıca Yaren’e sarıldım, alnımı göğsüne yasladım tenimin altında atan kalbi hissettim ‘en başından beri seni seviyordum.. üzgünüm Yaren seni çok incittim, umarım sen de beni seviyorsundur..’
O gecenin üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti, gün içerisindeki konuşmalarımız artmış Yaren’in daha mutlu olduğunu hisseder olmuştum. Kaan ile ara sıra konuşuyor Yaren’in duygu durumunu aktarıp gün içerisinde neler yaptığı hakkında bilgi veriyordum. “Açıkçası bu kadar mutlu olması ya da mutlu hissedip bunu sana yansıtması hoşuma gitmeye başladı, uzun zamandır Yaren’in güldüğünü görmedim ama seninle ne zaman konuşsak mutlu olduğunu güldüğünü ya da sızlanıp fikirlerini söylediğini anlatıyorsun.” Kaan’ın sesi odada yankılanırken ben de o da işlerimize devam ediyorduk, elimdeki kalemi rahatsız bir şekilde alnıma sürttüm “Bu kadar mı garip bir durum? Evlendiğimiz ilk günlerde de böyleydi ama benim çocuksu olaylarımdan biraz kötü anılar yaşadık işte.” İç çekip koltuğa yaslandım, kınar gibi cıklayan Kaan hoşnutsuz hissettiren sesle devam etti “Yani yediğin bokların farkındasın? Çift olarak inanılmaz bir gelişim gösteriyorsunuz şaşkınım.” İğnelemesini çatık kaşlarımla kabul ederken dudaklarımı büzdüm. Bir süre sandalyede sallandıktan sonra doğrulup hoparlöre yaklaştım “Sana söylemedim ama Yaren ile Alanya’ya gidiyoruz, 13-14 gün kadar tatil yapacağız.” Kıskandırma amacıyla söyleyip sinirini test ederken ters tepti, Kaan şaşkınca bağırdı “Ne! Sen ciddi misin!! Bunu neden bana henüz anlatıyorsun?! Vay be… Yaren İstanbul dışına asla çıkmamıştı. Ailesiyle yapmayı istediği şeyleri tek başına yapmak istemediğini söyleyip hep ev ve okul arasında gidip gelirdi..”
Mırıldanırken sesi hüzünlendi, birden sessizlik çöktü ikimiz arasına. Kaan’dan Yaren hakkında her öğrendiğim bilgiyle Yaren’e olan ilgim artıyordu, kendisini bana anlatmadığı için şimdiye kadar çok ilgimi çekmemişti fakat öğrendiklerimden sonra sempatiden mi yoksa acıma duygusundan mı bilinmez Yaren’e olan düşkünlüğüm artmıştı. Hoparlörü kapatıp kulağıma aldım telefonu “Ailesi o lise zamanındayken vefat etmemiş miydi? Vefatlarından öncesinde hiç çıkmadılar mı?” Kaan’ın tarafında kapı çalındığında konuşmamız araya girmişti, birkaç saniye sonra yeniden sesini duydum “Ailesi liseye başlamadan kısa bir süre öncesinde vefat etmişti, yaklaşık… orta 2 civarıydı. Elbette çıkarlardı, aslında hiç çıkmadılar diyemeyiz bir günlüğüne gidip geldikleri il dışı gezileri olurdu ama annesi de babası da çok meşgul insanlardı. Yaren’e zar zor vakit ayırırlardı. Zaten bu kaza da son gezilerinden dönerken olmuştu, belki de bu yüzden İstanbul’dan çıkmayı şiddetle reddediyordu sürekli.” Sözlerinin bitmesiyle benim kapım çalınmıştı, Kaan’dan özür dileyip kapıya seslendiğimde Can kapıyı araladı. Elindeki evrakları salladı “Müsait misin? Babanlar gelmeden önce bakmamız gereken şeyler var.” Kafamı olumlu bir şekilde salladım “Ben daha sonra seni arayacağım, bu konuyu daha fazla dinlemek istiyorum.” Kaan’ın ufak bir onayından sonra telefonu kapatıp odanın ortasındaki koltuklara yöneldim. Can da benimle beraber koltuğa yerleşirken yapılacak anlaşmanın son kısmı hakkında konuşup yıl sonuna kadar projeler için ayırılacak bütçeleri yeniden değerlendirdik.
45 dakikalık ufak toplantıdan sonra her şeyi halletmiştik, ikimizde kağıtları toparlayıp masaya koyduğumuzda Can bana baktı. Bakışlarındaki garipliği fark edip kaşımı kaldırdım “Bir şey söylemek istiyorsan söyle gitsin Can. Sanki sıçmaya çalışıyormuşsun gibi duruyorsun.” Gülüp sataştığımda gözlerini devirip bacağıma vurdu “Çok komiksin, neyse.. son zamanlarda Yaren ile aran nasıl? O gün olan olaydan… biraz ben de sorumluyum gibi hissediyorum, üzgünüm dostum.” Kafasını eğip ensesini süpürdü Can. Gülüp omzunu ittim “Senin değil tamamen benim eşekliğimdi ama iyiyiz. İzin bile aldım ya? Aramız son zamanlarda çok daha iyi, garip bir şekilde ona olan düşkünlüğüm arttı. Sürekli onunla konuşup sataşmak istiyorum.” Gülüp anlatırken Can rahat bir nefes verdi, kolumu dirseğiyle dürttü “Desene yeniden canım cicim aylarına girdiniz diye? Birden bu ilgi neden, onunla ilgili bir şeyler mi öğrendin?” Koltuğa yaslanırken gözlerimi kapattım, gülümsedim “Aslında en başından beri ona ihtiyacım varmış, fark edememişim. Sırf ilgisini alabilmek için yaptığım çocukluklara baksana..”
Kendime acıyan bir tonda konuştuğumda Can ayağıma vurdu “Herkes hata yapar, düzgün bir şekilde özür dileyip bir daha yapma yeter. Hem.. Yaren bilmiyor değil mi? Boşversene.” Elini sallarken ona bakıp acı bir şekilde güldüm “Şey.. biliyor?” Can sözlerimle şaşkınca bana baktı, dudakları bir açıldı bir kapandı eli ağzını kapattığında fısıldadı “Dostum.. sen tam bir piçsin. Böyle bir şeyi kızın yüzüne mi söyledin?” Çaresiz bir şekilde gülerken kafamı salladım “O gün çok sinirliydim.. hatırlasana? Birden gözüm döndü ve.. ahh! Keşke hiç söylemeseydim..” alnıma vurup mırıldanırken Can hala bana şaşkınca bakıyordu. Söyleyecek bir söz bulamaz halde kaşlarını kaldırıp kafasını eğdi “Demek ki seni çok seviyor? Yani.. ne bileyim, bu durumu öğrenmesine rağmen seninle kavga falan etmedi mi?” Kafamı iki yana salladığımda daha da şaşırmış halde bana baktı “Ciddi misin.. bu kızın köpeği de olsan sanırım affedilmezsin sen. Kız azize falan mı? Nasıl hazmedip seni kabul ediyor eve? Baban bile seni öldürmeyi düşündü.. dur, yoksa baban Yaren’in böyle yapacağını..” dudaklarını şaşkınca kapattığında eli yeniden ağzını kapatıp vay be dedi. “Rahmi bey gelini senden daha iyi tanıyor.. inanılmaz..” benim dışımda ailemdeki herkesin Yaren’i benden iyi tanıyor gibi durması artık canımı sıkıyordu. Bıkkın bir iç çekişten sonra hızla doğruldum “Hayır, sadece Yaren çok sessiz bir kız. Babam da onun ses etmeyeceğini tahmin etti sadece… ahhhh! Neyi açıklıyorum ki? Bu tatilde bir şekilde gönlünü alacağım. Geçen hafta özür dilediğimde beni affettiğini, umursamadığını söylemiş olsa da içime sinmiyor.”
Alnımı sıvazlarken mırıldandım, bir şekilde… her ne şekilde olursa olsun Yaren’e benim için değerli olduğunu hissettirmek istiyordum. Telefonuma bir bildirim geldiğinde telefona baktım ‘13.25 elinde alışveriş poşetleriyle eve geldi.’ mesaja bakarken gülümsedim, acaba bugün nasıl bir yemek yapacaktı? Düşüncelerim arasında kaybolurken kapı açıldı. Can ile kapıya baktığımızda babamla içeri giren Mehmet amcayı gördüm. İkimizde ayaklanırken babam elini kaldırdı “Kalkmanıza gerek yok, hepiniz oturun.” Baş koltuğa babam yerleşti, teker teker şirket sahipleri de yerini aldı. Ben babamın yanında ayakta durdum, herkesin geldiğinden emin olduktan sonra önce babama sonra gelen konuklara baktım “Bugün geldiğiniz için teşekkür ederim, son toplantımıza başlayabiliriz.”
2 saate yakın süren toplantının olumlu ilerlemiş olması hepimizi mutlu etmişti. Birkaç kişi gitse de babamın eskiden beri tanıdığı kişiler hala gülüşüp babamla konuşuyordu “Rahmi bey, o kadar uzun zaman oldu ki sizi göreli! Daha sık görüşmemiz gerekiyor.” sakallarını seven şişman adam bir elektronik firmasının ortağıydı. Çözüm ortağı olmamız için bize başvurmuştu ama babamın çok eskiden beri arkadaşıydı. Babam gülerken kafasını salladı “Daha sık görüşmeyi ben de çok isterim ama hâlâ buralarda olmam gerekiyor. Oğluma her şeyi devrettim, ona güvenim tam ama eskiden kalma alışkanlıklar olsa gerek, buralara gün içinde uğramazsam kafam rahat etmiyor Şahin bey. Hakikatten, uzun zaman oldu. Akşam yemeğine çıksak mı? Eskileri anarız.” Babam keyifle gülerken önerdiğinde Şahin bey hevesle kabul etti, yanındaki sekreterine bugünkü programlarını ertelemesi gerektiğini belirtti sonrasında gözü bana döndü “Ee Eymen sen nasılsın? Evlilik hayatın nasıl geçiyor?” Babacan bir şekilde sorduğunda odada bulunan diğer ortaklar benim tarafıma bakıp fısıldadı. Sol elimde yüzük olmadığından evli olup olmadığımı bilen sayısı çok azdı, iş gülümsemesini Şahin beye sunarken babamın arkasında hafif eğildim “Şahane gidiyor, gün içerisinde bile tatlı eşimi özlüyorum. Hatta bugünden itibaren yaklaşık iki haftalık izin kullanacağım, onunla beraber yazın yoğunluğumdan ötürü çıkamadığım tatile çıkmayı planlıyorum. Sizler nasılsınız, oğlunuz ve eşi nasıllardı?”
Şahin bey gür sakalını severken gülümsedi “Keşke senin kadar mutlu olabilseler fakat her çift gibi kavga edip duruyorlar. Sanki yeniden çocukluklarına dönmüş gibiler! Haah.. neyse, çokta önemli değil benim eşek sıpasının ne yaptığı, seni iyi gördüm hoş oldu.” Babam benim tarafıma baktığında Şahin beye gülüp ona boş teselliler mırıldandım. Biten sohbetin yerini meraklı sesler doldurdu, Yaren’i soran olsun ne zaman evlendiğimizi soranlar olsun küçük çaplı evliliğim hakkındaki meraklar giderildi “Yok mu güzel gelininin bir fotoğrafı Rahmi bey? Ne kadar güzel ki oğlun böyle abayı yakmış ona.” Başka biri merakla sorduğunda sorudan rahatsız oldum, babam konuşmak için yeltense de hafif çatılmış kaşlarımla konuya dahil oldum “Eşimin güzelliğinden çok huyu beni kendisine çekti. Bana göre dünyalar güzeli ama size göstermeyi istemiyorum. Biraz kıskanç biriyimdir.” Sanki özür dilermiş gibi üzgün bir yüzle konuştuğumda babam bana bakıp kahkaha attı. Bu bir dalga geçme miydi yoksa hoş bir şey mi söylemiştim kestiremesem de arkasında duran koluma vurdu “Oğlum haklı, bizim ailenin erkekleri kıskançtır. Eşlerimizi başka birilerine göstermeyi pek istemeyiz. Çocuğun üzerine çok gitmeyin yahu! Her neyse, yavaştan kalksak mı, gideceğimiz yer buradan biraz uzak olduğundan akşam yemeğine kadar ancak varırız.”
Babam hafifçe ayaklanınca herkes ayaklandı, misafirlerin önden çıkmasını izlerken geride ben ve babam kaldık. Herkes gittikten sonra sırtıma vurup gülümsedi “Yaren ile geziye çıktığını Asu’dan duydum. İyi tatiller, bir şeye ihtiyacın var mı oğlum?” Babamın candanlığı karşısında afallasam da kafamı olumsuz bir şekilde salladım “Arabayla Alanya’ya gideceğiz, uçakla hemen gidip bitirmektense geze geze gitmeyi düşündük babacım. Yolda gelirken almamı istediğiniz bir şey var mıydı?” Bana bakan babam biraz düşündü “Sanırım.. sadece bir toruna ihtiyacım var.. ahahahahah bu kadar utanmanı beklemezdim! Neyse keyfinize bakın, annene bol bol fotoğraflar atın. Annen sizin tatile çıkacağınızı öğrendiği dakikadan beri sizden daha hevesli olabilir.” Mahcup bir şekilde gülerken onlara fotoğraf atacağımızın garantisini verdim. Sonunda tüm misafirlerim gittiğinde kendimi masanın arkasındaki sandalyeye attım. Derin bir iç çektikten sonra telefonuma bir mesaj geldi ‘16.40 bavul hazırlıyor.’ Tablete uzandım, iki dokunuşla açılan kameralara baktım. Boş odaların arasında yatak odasının kamerasına bastığımda yatağın üzerinde duran kıyafetleri katlayan Yaren’i izledim. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle benim eşyalarımı katlıyordu, yerde büyük bir bavul yatakta da küçük bavul duruyordu. Katladığı eşyalarımı dikkatlice iki eli arasında sıkıştırdı, büyük bavulun önüne oturup dizdi. Onun düzenli bir şekilde işini yapışını izledikçe mutlu olduğumu hissettim bugün evden biraz daha geç çıksaydım keşke.. hafif bir pişmanlıkla sabah uyuyan yüzüne bakıp biraz daha kalmak istememi hatırladım. Benim eşyalarımı düzenli bir şekilde yerleştirdi, birkaç parça deniz malzemesini de yerleştirdikten sonra bavulu kapattı. Birden neden kendi eşyalarını koymadığını düşünürken küçük bavula kendi eşyalarından birkaç parça yerleştirip kapattığını gördüm. Benim için bu kadar çok eşya ayırıp dikkatlice düzenlerken kendisi için az eşya koyup çok umursamaması beni rahatsız etti, kafamda bu eşyaları düzenleme kararı verirken birden Yaren’in kafasını kaldırdığını gördüm. Duvar saatine bakıp kalktı, hızla kapıya yöneldi.
Koridordan geçişini izlerken aynı anda kapım çalındı, içeri giren Can’a bakarken tableti iç kısma çevirdim “Gitmeden önce şu dosyaları da gözden geçirir misin? Yazılım ekibi şu an Yağızla birlikte toplantıda o yüzden onlara bugün bir bilgi veremem. Senden onay alıp yarın onlara anlatırım.” Can’a elimi uzatıp teşekkür ettim “Seni biraz yoracağım kusura bakma ama teşekkürler. Bu geziye çıkmamız lazım, bir şey olursa yine de yaz muhakkak boşluk bulur size uzaktan da olsa destek olurum.” Can sırıtıp kafasını salladı “Yiyişmekten vakit bulursanız elbette bize yardımcı olursunuz lordum. Ah- dur vurma köpek!” Sırtına vurup ittiğimde sızlanıp sırıttı. Onun imalı bakışlarına gülüp geçtim, son evrağı da imzaladıktan sonra elimle gitmesini söyledim “Ben erken çıkacağım başka göstereceğin bir şey varsa şimdi söyle yoksa siktir ol git.”
Kalbini tutup gözlerini kısan Can elini vücuduyla gizleyip orta parmağını gösterdi “Ne kadar sevgi dolu bir patronsun böyle! Daha işim kalmadı seninle terk et beni burada hemen!!!” ağlar gibi konuşup odadan çıkarken birbirmize hareket çektik. Sırıtırken tableti kendime çevirdim, evin içerisine bakındım. Mutfak masasında sırtı dönük oturan Yaren önündeki bir kağıda bakıyordu. Gelen şey mektup gibi bir şeye benziyordu. Otururken bir şey yapmadı, bir süre sonra kalkıp kağıdı yırttı. Yırttığı kağıdı lavabonun içerisinde biriktirirken bir parçasını ocakta yaktı, diğerlerinin içerisine attı. Birden telaş yaptım, hafif yanan kağıtların içinde olan lavabonun önünde duran Yaren biraz yanmasını beklediği kağıtların üzerine su döktü tüm külleri sönmesini bekledi. Anlayamadığım bir şekilde yaktığı kağıtları başka bir çöp poşedi içerisine koyup çöpün içerisine attı. Sakin bir yüzle camları açtı, salondaki koltuğa oturdu. Aldığı kağıt.. ne hakkındaydı acaba? Az önceki neşeli yüzü tamamen gitmiş, ruhsuz bir bakışla kapalı televizyonu izliyordu. İçim rahatsız oldu, elim istemsizce telefonuma uzanıp Yaren’i aradım. Telefon çaldığında Yaren irkildi, sesin yönünü tayin etmeye çalıştı. Telaşla evin içinde gezerken kendi odasına girdi bilgisayarın yanında duran telefonu hızla açtı “Alo?” Telefonu açan Yaren odadaki koltuğa oturup ona verdiğim pelüş oyuncaklardan birini kucağına aldı, az önceki ruhsuz hali gitmiş hafif neşeli bir tonda telefonuma cevap vermişti “Yaren, ne yapıyorsun? Birazdan ofisten çıkacağım da istediğin bir şey var mıydı?” Sesimi olabildiğince sakin tutup sorduğumda Yaren gülümseyip koltuğa uzandı “Mmh.. hayır. Sadece gelsen yeter. Yemek henüz hazırlamadım ama açsan hemen bir şeyler ayarlayabilirim.” Gözlerini kapatıp peluşa sarıldı.
“Eğer bir şeyler hazırlamadıysan yapma, dışarıda yiyelim bugün. Hem yarın erkenden yola çıkacağız boşuna yorulma. En son gitmek istediğin bir restoran olduğunu söylemiştin sanki?” Tabletip kapattım, ceketimi elime alırken odadan ayrıldım. Merdivenleri birer ikişer inerken Yaren yine istemediğini belirtti “Evde yiyelim ben yapayım yemeği, dışarı çıkacak kadar iyi hissetmiyorum. Sen gelene kadar hallederim. Sadece birkaç eksik var, sana yazsam alır mısın?” alacağımı söylediğimde teşekkür edip telefonu kapattı. Valeden anahtarımı alıp arabaya bindiğimde apartman güvenliğini aradım “Bugün evime gelen herhangi bir kargo var mıydı?” güvenlik görevlisi benden müsade isteyip gelen listesine bakacağını söyledi, aynı anda üstteki bildirimden Yaren almamı istediği şeylerin listesini atmıştı. Kısa süren beklemede hışırtı seslerini dinledim “Efendim bugün saat 16-17 civarında biri gelmiş fakat elindekini kendisi teslim etmek istediğini söylediğinden bizzat Yaren hanıma teslim edilmiş.” Kaşlarımı çattım “Kim olduğunu bilmediğiniz birini mi içeri aldınız yani? Ya eşime bir zarar gelseydi, bu nasıl bir sorumsuzluk!” Arabayı ilk bulduğum noktaya çekerken elime telefonu alıp bağırdım. Karşı taraftan özür sesleri gelse de sinirlerim gittikçe bozuluyordu, kim ne göndermiş olabilirdi ki?
Bu durum hakkında şikayetçi olacağımı söyleyip telefonu kapatmıştım. Öfkemin dinmesi için alnımı direksiyona yasladım, kafamı toplamaya çalıştım. Dudaklarım iyice mühürlenirken telefonum bir kez daha titredi, gelen mesaja baktığımda Yaren’den geldiğini fark ettim ‘aslında çok acil değil yazdıklarım ama alabilirsen sevinirim bir de fırında pirzola yapacağım, yanında istediğin bir tatlı var mı?’ Mesaja bakarken dudaklarımı büzdüm “Neden bana bir şey anlatmıyorsun.. hâlâ bana yeteri kadar güvenmiyorsun..” elimdeki telefonu alnıma vurup mırıldandım. Yaren’e gelen mektubun ne olduğunu öğrenmek için yanıp tutuşsam da sorsam bile söylemeyeceğinden yüzde yüz emindim. İç çekip marketten istediği şeylere baktım, arabayı yeniden çalıştırırken Yaren’e istediğim tatlıyı ses atarak söylemiştim.
Eve çıkarken bir kez daha güvenlik görevlileriyle tartışmıştım, defalarca kez duyduğum özürlerden bıktığımdan daha fazla konuşmaya gerek duymadan yukarı çıkmıştım. Kapının önünde sinirimi yatıştırmak adına bir iki kez derin nefes aldım, kendimi daha iyi hissettiğimde zili çaldım. İçeriden gelen geliyorum yanıtıyla gülümsedim. Evimizin kapısı ardına kadar açıldı, içeride bana bakan Yaren gülerek konuştu “Hoş geldin, yorulmuş olmalısın dur poşetleri alayım elinden.” içeri girdiğimde elimdeki poşetlere uzanan Yaren’in belinden yakalayıp sıkıca sarıldım. Tek elimle kendime yaslarken omzunu öpüp kokladım “Yorulmadım ama seni özledim. Mmhh, ev mis gibi kokuyor.” Yanağından öperken ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Belindeki tutuşumu gevşetmeden kendimle beraber koridoru bitirip sağda kalan mutfağa döndüm. Tezgahın önünde duran masanın üzerinde bir tek kuş sütü eksikti, tamamen dolu olan sofraya bakıp gülümsedim. Bana ayak uydurmaya çalışıp elinden geldiğince düzgün durmaya çalışan Yaren beline sarılı elimi tuttu “Beni böyle taşırsan belini inciteceksin… bırak beni de ellerini yıka. Yemekler soğuyacak.” Elimdeki poşetlere uzanmaya çalışırken poşetleri bir kenara bırakıp kalçasının altından tek kolumu sabitledim. Çabasız bir şekilde kaldırıp belini düşmemesi için desteklerken şaşırıp omuzlarıma tutundu “O kadar hafifsin ki hissetmiyorum bile. Azıcık kilo almanı çok isterdim.. sen gün içinde yemek yemiyor musun yoksa? Evlendiğimizde daha iyiydin..” mızmızlanıp söylenirken Yaren gözlerini yumdu, kızarmış yüzünü saklarken yüzünü sıvazladı “Elbette yemek yiyorum Eymen hem kilo vermedim hep aynı kilodaydı- dur beni yere indir önce!” banyoya doğru ilerlerken bacaklarını sallayıp inmek istedi, gülüp onun istediğini yaptım saçlarını öpüp okşadım “Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum, sen bensiz yemeğe başla.”
Hafifçe saçlarını da karıştırdığımda oflayıp saçlarını tuttu. Bir şey demeden kapının önünde durdu, gömleğimin düğmesini açıp kollarını katladım. Kapıda beni izleyen eşime bakıp kaşımı kaldırdım, kollarımı düzgünce katlayıp ellerimi yıkamaya başladım “Yeni hobi falan mı edindin, ne zaman ellerimi yıkasam pür dikkat beni izliyorsun?” gülüp sataştığımda yüzü kızardı, kekeleyerek mutfak masasına doğru yürüdü. Onun bu utangaç hallerine kahkaha atarken sinirle ona gülmememi söyleyip söylendi. Ellerimi kurutup mutfak masasına oturduğumda servis tabağımın önüne yemekleri bırakıp buzdolabına ilerledi “Neden sen de oturmuyorsun, gel artık dolanıp durma.” Salataya çatalımı batırdığımda söylendim “İçecekleri soğusun diye dolaba koymuştum, neden bugün bu kadar sızlanıyorsun yahu?” garip bir şekilde soran Yaren kaşlarını kaldırıp bana baktı. Ağzımdaki çatalı ısırıp sırıttım “Tüm gün yüzünü göremedim, haliyle özledim. Hemen karşıma otur da yemeğimi güzel manzara karşısında yiyeyim, iştahım açılsın.” takılmaya devam ederken iç çekip portakal suyu olduğunu düşündüğüm meyve suyu dolu bardağı önüme itti. Bir yudum aldığımda ağzımdaki yoğun tadı anlayamadım bardağa bakarken ayağımı dürttü “Narı çok sevmediğini bilsem de portakal suyuyla karıştırdım, en azından bu şekilde vitamininden alırsın. Herkes hasta oluyor biraz kendine dikkat etmelisin.”
Yüzümü ekşitsem de bir yudum daha aldım, madem bana içmemi söylüyordu zehir olsa içerdim. Benim tatsız bir şekilde meyve suyunu içmeme gülüp ağzına ufak tefek şeyler attı. Yemeğin büyük çoğunluğunu kendim bitirmiştim, onun tabağına baktığımda neredeyse bir şey yememiş olması beni durdurdu “Neden bu kadar az yiyorsun sonra da kilo veriyorsun işte.” üzgün bir tonda söylediğimde salatadan bir parça aldı “Hep az yiyen biriyim, doydum bile hem..” yüzüne şaşkınca baktım, gözleri pekte yalan atıyor gibi değildi. Yediği yemek porsiyonu bebek porsiyonu bile sayılmazdı. Önümdeki parçadan birine çatalımı batırdım, iyi pişmiş eti kemiğinden ayırıp Yaren’e uzattım. Dudaklarına dokundurduğumda bana bakıp kaşlarını çattı “Daha yemek istemiyorum, sen ye.” Kafasını hafifçe geriye çektiğinde öne doğru eğildim, bir şey söylemeden bir kez daha dudaklarına eti bastırdım. Israrcı bakışlarımdan kaçınsa da çatalımın bölgesinden çıkamayan Yaren iç çekip dudaklarını araladı, onun için kestiğim eti dişleri arasına alıp çatalımın ucundan ayırdı. Ağzını fazla açmadan sessizce eti çiğnediğini görünce gülümsedim “Sana ne verirsem iki etmeden ye de içim rahat etsin. Hem, neden iki farklı salata kasesi var? Seninkinde turp ve havuç yok mu?” Kendi salatamdan bir parça batırıp onu da Yaren’e uzattığımda ısrarla reddetti “Onları sevmiyorum senin sevdiğini bildiğim için sana ufak bir kasede ayrı salata yaptım onu sen ye.” Yüzünü kaçırıp salatadan kaçtığında kaşlarımı kaldırdım “Çocuk musun sen? Neden yemek seçiyorsun. Hadii bir parça daha ye.” Çatalı salladığımda bundan kaçışı olmadığını fark eden Yaren düşmüş yüzüyle bir kez daha ağzını araladı. Salatayı ağzına alıp ısırdığında yüzü ekşimişti, normalde de yemeğini yavaş çiğneyen Yaren şimdi neredeyse hiç çiğnemiyor gibiydi. Onun yüzündeki keyifsizliğe bakıp güldüm “Bu kadar nefret ediyor olamazsın? Tamam tamam, daha fazla seni zorlamayacağım.” Yanaklarını sıkıp okşarken güldüm. Benim yüzüme inanmadığını belli eden gözlerle baksa da bir şey demedi, ona verdiğim salatayı da bitirdiğinde bardağında kalan meyve suyunu içti.
Yemek yemeği bitirdiğimizde ona yardım etmek için sofradaki tabaklara uzandım, ellerimi tutup çekti “Ellerin kirlenmesin, sen git üzerini değiştir burayı hemen hallederim ben.” Önümdeki tabakları da hızla toparlayıp tezgaha bıraktığında bu sefer de ben yanında durdum, kollarımı kavuşturdum tezgaha kalçamı yaslarken kafamı üst raflardan birine dayadım. Hızlıca kalan çöpleri ayarlayıp bulaşıkları teker teker makineye yerleştirirken bana göz ucuyla baktı “Üstünü değiştirsene neden rahatsız kıyafetlerinle dikiliyorsun hem… yorulacaksın, uzan artık.” Suda bir kez ıslattığı tabağı hızla bulaşık makinesine yerleştirirken söylendi. Neredeyse tüm bulaşıkları makineye yerleştirdiğinde arkasında durdum beline sarılıp onu göğsüme yasladım. Yanağım saçına yaslanırken elimin altındaki karnını okşayıp kokusunu içime çektim, yaptığı işi yavaşlattı bana dikkatlice baktı “Bugün neden böylesin? Sarılmaya devam edersen na-ah?” Kucağıma alıp kaldırdığımda ıslak ellerini benim üzerimden uzak tutup bana baktı. Burnumu boynuna sürttüm, yüzünü kendime doğru döndürdüm. Mutfak tezgahının üzerine oturmasını sağladıktan sonra bacak arasına girip sıkıca sarıldım. Bedenime yasladığım bedenin sıcaklığını hissetmek kalbimdeki endişe seslerini dindiriyordu. Ona sarılmama karşılık bacaklarını belime dolayan Yaren sırtıma da sardığı ellerini olabildiğince beni ıslatmamaya çalışarak dokundurmadan durdu “Bir şey mi oldu? Eve geldiğinden beri keyfin yok pek..” sözleriyle durdum ona baktım “Sen, anladın mı?” Şaşkın yüzle ona baktığımda kaşlarını kaldırdı “Eh tabiki de keyfin kaçık olduğundan anlayabiliyorum. İş yerinde bir şey mi oldu, senin için ne yapabilirim?” gözlerindeki ilgi içimi eritti, kafamı bir kez daha omzuna yaslayıp sürttüm “Bir şey olmadı, sadece biraz endişeli hissettim. Bir de şey.. bugün sabah kargo gibi bir şey mi geldi? Beni güvenlikten arayıp kargo bekleyip bekle” konuşmam yüzündeki donuklaşmayla durdu. Gerildiğimi hissederken ona biraz daha sarıldım “Bir şey mi geldi?” Sakince nabzını yoklar gibi sorduğumda kolunu aramıza kırdı, aramızda bir mesafe oluşturup geri çekilmemi sağladı. Ellerimin arasından kayıp giden bedenine bakarken hafifçe gülümsedi “Yorulmuş olmalısın, istersen biraz televizyon izle. Zaten yarın erken kalkacağız.” Konuyu çevirip sırtını bana döndüğünde içimdeki şüphe arttı, yüzünü görebilmek adına kolunu tutup eğildiğimde yüzünü çevirdi, eliyle gözlerimi kapattı. Ağzımı araladığımda çeneme öpücük kondurdu “Bir şey yok, hiçbir şey gelmedi yemin ederim. Hadi geç dinlen. Ufak tefek işim kaldı bilgisayarda işimi halledip yanına gelirim.”
Bir kez daha beni geçiştirdiğinde gözlerimin üzerinde duran parmaklarını tutup indirdim. Gülümseyen yüzünde az önceki donukluğu bulamadım, gözlerimi kapatmadan önce gördüğüm yüz ifadesinden emin olamadım. Bir an sessizca ona baktığımda gözlerini kapatıp kafasıyla koltuğu işaret edip durdu. Dudaklarım sanki biri tarafından mühürlenmiş gibi kapalı kaldığında bir kez daha ellerimden kayışını izledim. Benden istediği gibi kıyafetlerimi çıkarmak için yatak odasına giderken bin bir türlü düşünce kafamı meşgul etti, bana neden yalan söylediğini anlayamıyor acaba başka yalanları da var mı diye endişeleniyordum. ‘Gerçekten önemli bir şey olsaydı söylerdi sanırım ama neden gelen şeyi yaktı ki? Benden saklamak istediği şey neydi..’ içimi kemiren kurdu görmezlikten gelemiyordum ama üstüne de gidemezdim. Evin içerisindeki kamera sayesinde gördüğüm olay hakkında soru sorsam bile böyle bir şey olmadığını söyleyip duracaktı. Kıyafet odasında gömleğimi düşünceli bir şekilde üzerimden çıkarırken yerde duran bavullara gözüm çarptı. Dizlerim üzerine çöktüm, bavulları tek tek açtım. Küçük el bavulunda Yaren’in birkaç parça kıyafeti varken benim için büyük bavulu ayırıp rahat olacağım tüm parçaları koymuş duruyordu. İnce uzun kollurdan kısa kollulara şortlar ya da pantolonla beraber eşofmanlara kadar her bir kıyafetten en az ikişer adet vardı. Bana bu kadar değer verirken neden aramızda göremediğim koca bir duvar var? İçten içe duruma sitem ederken üzerime bir şey giymeden odaya gittim, salonda ya da mutfakta Yaren’i göremeyince odasının kapısını araladım. Bilgisayarda bir şeyler yazdığını ara sıra yanındaki deftere not aldığını göründe kapıya duyabileceği yükseklikte tıkladım. Kafasını çevirip bana baktığında şaşırdı “Neden üzerine bir şey almadın? Evde de olsan üzerine bir şey al hasta olacaksın.” Telaşla ayaklandı, önüme yürürken kapının kolunu tutup kendisinin geçebileceği kadar araladı. Elimi tutup odaya çekerken kıyafet odasının önünde elini sıkıp durdurdum. Bana doğru döndüğünde ona bavulları işaret ettim “Neden benim bu kadar çok eşyam varken kendine az eşya alıyorsun? Hepsine gerek yok, çıkaralım ikimize bir bavul yapalım.”
Anlamamış gibi bana bakarken kaşlarımı çatıp dizlerimi kırdım. Küçük bavulu baş aşağı çevirip içindekileri dökerken o da benim gibi dizleri üzerinde çömeldi, elimden bavulu almaya çalıştı “Dur bekle, neden bavulu boşaltıyorsun? Yarın sabah erkenden çıkmamız laz- Eymen!” Ona kızgın gözlerle baktığımda bana bağırmıştı. Bu kadar kendinden ödün vermesi canımı sıkıyordu, bana hazırladığı bavula elim uzandığında ellerimi yakalayıp çekti. Ellerimi sıkıca tutarken bana bakıp iç geçirdi “Orada hava nasıl olur bilmiyoruz, elbette senin için daha fazla seçenek alacağım giyimine dikkat eden birisin. Ben rahat olduğum sürece nasıl giyindiğimi takmıyorum. İkimizin kıyafetlerini aynı bavula sığdıramayız, kıyafetlerin kırışır. Benim işime karışma da üzerine bir şeyler giyin hadi.” Ellerimi itip beni kaldırmaya çalışırkem sinirlendiğimi hissettim. Benim için kafasına göre karar vermesi canımı sıktı “Ne yani nereye gidersek gidelim sadece ben mi şık giyineceğim? Tek başıma bu kadar iyi parçalar giyerken sen yanımda nasıl giyinmeyi planlıyorsun? Herhangi bir yere benimle gelme gibi bir fikrin yok mu yani!” Kızgın çıkan tonumun aksine söylediklerim sonradan kafama dank etti. Şaşkınca birbirimize bakarken yediğim bokun geri dönüşü olmadığını fark ettim. Yaren yüzüme şaşkınca bakarken kekeledim, özür dilemeye çalıştım fakat yüzünü benden yana çevirdiğinde ne yapacağımı bilemedim “Özür dilemene gerek yok, haklısın ve üzgünüm daha düzgün kıyafetim var mı diye bakacağım. Lütfen üzerini giy hasta olmanı istemiyorum.” düz bir sesle konuşurken yanındaki raftan bir üst bana uzattı, ayağa kalktı. Elim eline uzanırken tutamadım, tutmaya cesaret edemedim. “Yaren..” seslensem de onun duyabileceği yükseklikte olmayan ses sadece benim kulaklarıma geri döndü. Acınası sesim boğazımda bir yumru olarak kalırken sabah Can’a söylediklerim aklıma geldi, tüm cesaretimin kırıldığını hissettim ‘daha yola çıkmadık bile ama yine onu kırdım.. ben ne yapacağım..’ elimde kalan üstü hızla üzerime geçirdim ayaklandım. Kendi odasına geçen Yaren’in kapısını hafifçe çalsam da geri cevap alamamıştım. Bir kez daha tıkladığımda yine yanıt alamayınca kapı kolunu indirdim.
Açmaya çalıştığım kapının kilitli olması beni bir kez daha şok soktu. Başımdan aşağı kaynar su dökülür gibi hissederken kapının arkasından sakin bir ses duydum “Lütfen sadece bu gecelik bana izin ver. Yarın söz veriyorum hiçbir şey olmamış gibi davranacağım.” Yüzünü görmeme gerek kalmadan sesindeki hüzün kalbimi deşmişti. Elimin altındaki kolu sıkarken kafamı kapıya dayadım “Ben.. ben, Yaren kapıyı aç ben bir kez yüzünü göreyim. Hadi.. lütfen..” bir kez daha seslenip kapıya vursam da kapalı olan kapı açılmadı. Kapının ardından başka bir ses gelmeyince kalbim endişeyle çarptı, olur olmaz şekilde Kaan’ın Yaren için söylenen tanısı aklıma geldi ‘..ağır depresyon, intihara meyilli biri. Her an her şeyi yapabilir onu göz önünde tutman en doğrusu..’ elim kapıyı bırakırken bir adım geri attım. Bir şey olmayacağından emin olsam da içimdeki şüphe arttı. Kapının önünde birkaç saniye durup hızla geri döndüm. Telefonumu bulur bulmaz kamera uygulamasını açtım, Yaren’in odasının kamerasına bağlandım. Karanlık odada koltukta tek başına uzanıyordu. Yine oyuncağına sarılmış, üzerine hiçbir şey yoktu. Karanlık odada kamerayı olabildiğinde büyüttüğümde görüntü bozulsa da omuzlarının hafifçe hareket ettiğini gördüm. Garip bir rahatlama duygusu beni ele geçirirken tüm gece böyle uyursa hasta olacağını düşündüm. Saate baktığımda gece yarısına yakın olduğunu fark ettim ‘bir ihtimal birkaç saat sonra uyanırsa diye odasının önüne battaniye koyayım..’ yatak odasına geri döndüm, yatağı kaldırdım. Yatağın altında düzgünce katlanmış battaniyelerden birini alıp bazayı indirdiğimde sol tarafta dağılmış olan kıyafetler gözüme çarptı. Kaşlarımı çattım bir türlü akıllanmayan ağzıma vurup çıkardığım battaniyeyi kolumun altına sıkıştırdım. Odanın önüne bırakırken uyanma riskini alarak bir kez daha kapısını çaldım “Yaren.. n’olur aç kapıyı..” avuç içimi kapıya bastırırken mırıldandım. Kalbim o kadar titriyordu ki bir daha asla bu kapı açılmayacak gibi hissediyorum.
Sadece birkaç gündür aramızın iyi olmasının rahatlığıyla yaptığım onca boku unutmuş olmam inanılmazdı. Bir kez daha kafamı kapıya vurduğumda pişmanlıkla inledim. Ne kadar beklesem de kapının açılmayacağını anladığımda oturduğum yerden kalktım, ayaklarımı sürüye sürüye karşı odaya geçtim. Yerdeki kıyafetlere gözüm bir kez daha çarptığında dizlerimin üzerine çöküp kıyafetleri katlamaya başladım. Yaren nasıl istiyorsa o şekilde yaptım, ona ait kıyafetleri düzgünce katlayıp küçük el bavulunun içerisine yerleştirdim. Benim için ayırdığı onca parçaya göre kendisine basit şeyler almıştı; birkaç tane uzun kollu sweatshirt, birkaç pantolon, mayosu ve iç çamaşırlarını yerleştirmişti. 2 hafta kadar Alanya da kalacak biri için az görünse de her güne bir kombin yapmış gibi duruyordu ayırdığı parçalar. Kendisine ve bana ayırdığı fermuarlı sweatleri de katlayıp onun bavuluna yerleştirirken bavulun içerisinde duran ufak defter ilgimi çekti. Küçük defteri elime alıp kapağını kaldırdığımda birkaç isim gördüm. Tek tek sayfaları kontrol ettiğimde Alanya’da bulunan gidebilecek yerlerin notları olduğunu anlamam biraz zaman aldı. O gün bana dediği şeyi hatırladığımda şaşkınca ağzımı kapattım. Bu gezi için cidden heyecanlıydı, bunca hazırlığını yapmış bu kadar şey araştırmıştı ama ben daha yolculuğa çıkmadan kalbini kırmıştım..
Vicdanım beni daha da parçalarken not defterini sıkıştırdığı cebe geri koydum. Sessiz odanın ortasında, ne yapacağımı bilemez halde oturdum kaldım. İçimdeki ses kapıyı her ne pahasına olursa olsun bir şekilde açtırmamı söylese de bir yandan da Yaren’e biraz zaman vermem gerektiğini düşündüm. Saate tekrar baktığımda gece yarısını geçtiğini fark ettim. İç çektim, yerden kalkıp ışıkları söndürdüm. Telefonla beraber yatağa uzandım, kamerayı bir kez daha açtım. Hala koltukra uyuyan Yaren’i gördüğümde ona karşı olan hüznümün arttığını hissettim. Kameradan Yaren’i ne zaman izlesem hep üzücü hissettiriyordu, yastığa kafamı koydum, koltuktaki yönünü değiştirmiş Yaren’i bir süre izledim. Benim ona aldığım peluşların yerde olduğunu fark ettim, düzgün bir şekilde duran oyuncaklar kapının önüne koyulmuştu. Benim ona verdiğim oyuncaktansa başka bir oyuncağa sarılıp uyuyordu. Telefonda gözüken sırtını ekranda parmağımın ucuyla gezdim, en azından rüyalarının güzel olmasını umarak gözlerimi kapattım.
Ne zaman uyuduğumu bilmiyordum, gözlerim açılmadan önce açılan hislerimle kollarımın arasında birinin olduğunu hissettim. Bilincimde bunu fark eder etmez gözlerim açıldı, kafam aşağı eğildi. Kollarımın arasında yüzünü göğsüme saklamış halde uyuyan Yaren’i görünce uykum biraz açılmıştı. Hafifçe kolumu kaldırdığımda bacaklarımızın birbiri içinde geçtiğini, yüzü benim üzerimde saklı olduğunu gördüm. Üzerimizde duran kapısının önüne bıraktığım battaniye belimizi anca kapatıyordu. Kollarımda huzurla uyuyan Yaren’e bakarken yanımda duran telefon’a baktım. Sabahın 6’sıydı, bu saatte uyandırmak istemediğimden yavaşça bedenimi aşağı kaydırdım. Alacakaranlıkta olan odamıza sızan ılık ışıklar sayesinde Yaren’in yüz hatlarını seçebiliyordum. Göz kenarları kızarık duruyordu, parmağımla göz kenarlarını süpürdüm kuru hissettirdi. Ağladığını düşünüyordum, kuru göz kenarını öptüm. Yatakta iyice aşağı kaydığımda pozisyonumuzu değiştirdim, kollarımı beline dolarken bu sefer ben yüzümü Yaren’in omuzlarına sakladım. Hafif kokusunu içime çekerken omzunu öptüm, sıcak vücudunu hissettim. Yanımda olmasının rahatlamasıyla yeniden gevşedim. Gözlerim bir kez daha kapanırken saçlarımın arasına giren parmakları hissettim, kafamı ufakça kaldırdım. Benim gibi uykulu gözlerle bana bakan Yaren eğildi, alnımı öptü. Gözlerim öpücükle kapanırken birbirimize sıkıca sarıldık.