Confesser - Bölüm 4
Ekranda birbirlerine sarılan iki kişiyi gördüğümde Yaren’e karşı şiddetli bir sahiplenme hissettim. Birkaç saniye süren sarılmanın ardından Kaan doğruldu, Yaren’in elini tuttu. Avuç içini öpüp yüzünü Yaren’in eline biraz sürttükten sonra kafasını salladı “Sen nasıl istiyorsan, bir daha böyle salakça şeyler yapmayacağım. Ben seni her zaman affederim, sen de beni affet Yaren. Ben sadece..” cümlenin devamı gelmese de ben de Yaren de cümleyi içimizden tamamlamıştık. Yaren bir şey söylemeden kafasını iki yana salladı, kapıdan çıkışını izledi. Kaan bir daha arkasını dönmeden çıkıp gittiğinde Yaren sadece kapıya baktı. Geriye döndü, mutfağa bakış attı. Omuzları bir şeyleri bırakmış gibi çökmüş duruyordu, başka hiçbir şeye bakmadı kendisine ait olan odaya ilerledi. Kapı ufacık aralanıp hızla kapandığında karanlık odanın kamerasına baktım. Gündüz vakti bile perdeleri sıkı sıkıya kapalı olan bu odada bir hayalet gibi süzüldü. Kamerada izlediğim Yaren çok yalnız duruyordu. Eski çekyata oturdu, bir an boşluğu izledi. Hafifçe yana eğildi, çekyatın üzerinde duran peluş hayvanı kucağına aldı. Cenin pozisyonunda yatarken gözlerini kapattı. Onun neden bu kadar sakin ve yalnız olduğunu anlamıyordum, isteseydi Kaan’dan yardım isteyebilirdi. Gerçi, ne için yardım isteyecekti ki? Onu bir şeye zorlamıyordum, illa evde kalmasını istemiyordum ama Yaren böyle olması için elinden geleni yapıyordu.
Onun yalnız figürünü izlerken tabletin yanındaki telefonum titredi. Numaranın kime ait olduğunu artık düşünmeme gerek yoktu, açtım bir kulağımda sessizce uyuyan Yaren’in sesi diğer kulağımda az önceki sahneleri yaşatan adamın sesi yankılandı “Bu yaptığın bir suç, biliyorsun değil mi?” Cevap vermedim, ikimiz de derince iç çektik. “Belki de böyle olması en iyisi, Yaren’e kamera hakkında konuşmayacağım.” Bir üstünlük kazanmış gibi konuşması canımı sıkmıştı. Elimin altındaki kalemi sıkarken sinirle güldüm “Evli kadınlara yavşamak ne hukuken ne de ahlaken uygun, karıma ilk ve son kez sarıldın. Yaren’in kiminle evli olduğunu unutma.” üstü kapalı tehdidim ona işlememiş gibi alayla kabul etse de ardından gelen kısık nefes alma sesi ağlamış gibi hissettiriyordu. Nefesini toparlayan Kaan mırıldandı “Sana neler olduğunu anlatacağımı söylemiştim. Bugün akşam kliniğime gelebilir misin?” saate baktım, öğlen arası biteli 15 dakika olmuştu, şimdi çıkıp o piçin yüzüne önce yumruk indirip sonra ağzından her şeyi dinlemek istesem de sabırla kabul ettim. Kapatmadan önce Kaan’ın acı sesi zihnimde yer edindi “Lütfen, ben yapamıyorum ama sen onu yalnız bırakma. Kamera kurma işi nereden aklına geldi bilmesem de ilk kez yaptığın bir şeyde seni takdir ediyorum.” Onun övgüsünü ve yalvarmalarını dinlemek canımı sıktığından daha fazla dinlemek istemedim. Telefonu kapatırken hala kanepede uzanan Yaren’e baktım. Uyuyor mu yoksa sadece uzanıyor mu emin olamıyordum, kısacık saate bakış attım elimde duran telefonu açıp Can’ı aradım “Sana dün söylediğim şeyi hallettin mi?”
Arabayı Nişantaşı’nın dar sokaklarına çevirdim, iş çıkış saati kalabalığından normalden daha fazla kalabalık olan Nişantaşı kafam gibi hissettiriyordu. Hem babam konusu hem de Yaren konusu beni içten içe yiyip bitiriyordu. Tüm bu olaylar olalı toplasan 2-3 gün olsa da aslında birkaç aydır gözümden bir şeylerin kaçtığını fark etmiş olmuştum. Yaren, benim tanıdığımın aksine başka kime karşı bu kadar sert çıkıştığını diğer insanlarla nasıl iletişim kurduğunu merak eder oldum. Sessiz sakin her zaman beni destekleyen, evde yemek yemediğimde sızlanan, benim için her zaman bir şeyler yapmaya çalışan biriydi Yaren gözümde. Tatmin etmesi ve mutlu etmesi kolay biri, onunla beraber bir kahve içtiğinde bile ruh hali hızla düzelir, teşekkürler gülücükler saçardı. Kaan’a olan tavrını gördüğümde ise tanıdığım kişiden eser kalmamıştı. Kaan ile uzun zamandır tanışıyorlardı, hastane içerisinde hep yan yanaydılar. Yaren ile tanışmamızdan kısa bir süre sonra Kaan’a neden onu aramamasını söylemişti acaba? Kafamda birçok soru dolanırken birden Yaren’in ilk evlendiğimiz zamanki hali aklıma geldi, eve her geldiğimde kapının önünde beni bekleyen gülümseyen yüzüyle beni karşılayıp gerçekten o eve ait olduğumu hissettiren bir ‘hoş geldin’ lafıyla ben bile mutluydum. Ne zaman Yaren bu huyunu bırakmıştı? Ne kadar düşünsem de aklıma bir türlü gelmiyordu. Konum artık varmam gereken yere vardığımın ikazını verdiğinde kafamı sola çevirdim, lüks bir binanın sıra sıra doktor isimleriyle dolu olduğunu gördüm. Arabayı çevirdim, güvenliğe ismimi ve kime geldiğimi söylediğimde zorluk çıkarmadan beni içeri aldılar. Telefonum titrediğinde kamerayı izlemesi için tuttuğum kişiden saatlik bildirim gelmişti ‘mutfakta yemek yaptı, salonda laptobuyla oturuyor.’ Kısa öz açıklamalar en azından evimin içinde yaşayan Yaren’i gözümün önünde canlanmasını sağlıyordu. Telefonu kilitleyip cebime attım, asansörde 6. katın düğmesine bastım. Yavaşça değişen rakamları izlerken Kaan’ın Yaren’e yalvarışı aklıma gelip durdu. Tüm gün ağlamaklı yüzü ve sesi benim bile aklımdan bir an olsun çıkmamıştı. Altıncı kat ikazıyla hızla kapı açıldı, asansörden indim kafamı sağa sola çevirirken kapının önünde beni bekleyen Kaan’ı gördüm. Ağır adımlarla yanına ilerledim, boylarımız arasında çok yoktu, bir iki santim farkımıza rağmen Kaan’ın gözleri hafif yukarı kalkarak benimkilerle buluştu “Geldiğin için teşekkür ederim.” Kuru teşekkürü ve geriye attığı adımla beni kliniğine davet etti. Ufak bir baş sallamasından sonra onu takip ettim. Kapının kapanmasıyla dar koridorun ortasında kalmıştım, Kaan sola doğru ilerleyince onunla beraber ilerledim. Karşılıklı üç kapıdan geçtikten sonra koridorun başında duran kahverengi kapılı odaya geldiğimizde ilk içeri Kaan girdi. Onu takip ettiğimde bir muayenehaneden çok sıradan rahat bir odaya benziyordu. Duvara montelenmiş büyük akvaryumun çıkardığı sakin su sesi duvarın rengi olan yeşilin sadeliğini destekler biçimdeydi. Yeşil tonları ustaca kullanılmış odaya göz atarken karşılıklı iki deri koltuktan birine kendini attı Kaan. Yüzünü kapatıp sıvazlarken karşısına oturdum “Aç mısın? Senin için bir şeyler isteyebilirim.” Nezaketen sorduğu belli olan soruya sadece kafamı olumsuz salladığımda o da yavaşça onayladı. Sessiz geçen bir iki saniyenin sonunda koltuğa yaslanıp ona baktım “Onu o evden çıkarabilirdin, Yaren’i sevmiyor musun? Neden ona evden ayrılmayı teklif etmedin?”
Merak ettiğim soruyu sonunda sorabildiğimde rahatsızca ona baktım, ikisinin arasındaki ilişki beklediğimin aksine çıktığından cevabını kestiremiyordum “Asıl sevdiğim için teklif etmedim ya. Eğer ona böyle bir şey sorsaydım benden nefret ederdi.” Sanki sorduğum soru garipmiş gibi bana baktı Kaan “Onu sonsuza kadar kaybedecek gücü kendimde bulamıyorum, senin ellerine de güvenle teslim edemiyorum, çıldıracağım.” sona doğru fısıltıya dönen sesiyle yüzünü bir kez daha sıvazladı. Dudakları mühürlü, kısa süren sessizlikten sonra bana baktı “Yaren daha önce hiç.. garip davrandı mı?” rahatsız bakışların sırası bana geçti, kafamı eğip sordum “Nasıl bir gariplik? Sana yaptığı gibi bir tavrı mı soruyorsun yoksa benimle olan tavırları mı garip bilmediğimden bir şey söyleyemiyorum.” birbirimize bakarken Kaan iç çekti “Sana bizim hastanedeyken neden tedavi aldığını söylemedi değil mi? Bunu sana söyleyecek biri değil, daha doğrusu kimseye söylemeyi düşünmüyordu.” kendisini tane tane açıklamasını izlerken Kaan’ın dizleri huzursuzca sallandı.
“Yaren’in ağır depresyon tanısı var, intihara meyilli biri. Fakat daha önce denedi mi ya da geçmişte neler yaşadı tam bilmiyorum. Etik kurallar gereği yakınım olduğundan bizzat kendisiyle ilgilenemiyorum, dosyası hakkında tam bilgim yok. Sadece… işi ilk bıraktığı gün profesör benden Yaren’i ona getirmemi istemişti.” sözleriyle beraber şaşkınlığım arttı bağlı kollarım çözülürken Kaan bana acı gözlerle baktı “İlk evlendiğiniz zamanlardı, ona ne kadar yalvarsam da beni görmezden geldi. Ara sıra konuşuyorduk, ilaca devam edip etmediğini soruyordum ama ilacını da bırakmış sanırım. 4 ay öncesine kadar bir şekilde haberleşiyorduk ama sonra birden iletişimimizi kopardı.” kafamdaki soru işaretleri artarken Yaren’in ev durumunu hatırlamaya çalıştım “Aslında.. söylediğin vakitlerde sanki biraz daha farklı davranmaya başlamıştı.” Kaan bana ilgiyle baktığında ona baktım “Son zamanlarda diyemem ama o sıralarda Yaren daha durgun biriymiş gibi hissettirdi. Özellikle son bie haftadır daha asabi diyebilirim ama aynı zamanda korkuyor gibi de?” Kendim bile emin olamadığım durumu açıklamaya çalışırken Kaan mırıldandı “Ailesinin ölüm yıldönümü zamanları mı acaba?” Ufak mırıltı dikkatimi yüzüm ekşirken sordum “Ailesi yok mu?” sorum üzerine bir süre bakışırken Kaan alayla gülüp geriye yaslandı. Kendi kendine bir şeyler mırıldanırken bana döndü yüzünde tiksinti vardı “Karın hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi? Zavallı bir adamsın, anlaşmalı evliliğiniz olsa bile böyle önemli bir şeyi nasıl bilmezsin!” Aramızdaki masa artık bizi kısıtlamaya yetmez gibi ufacık kalmıştı, Kaan elini sertçe masaya vurduğunda benzer sinirle ona baktım “İlk zamanlar elbette garip gelmişti ama benden daha fazlasını sormamamı rica etti, kendisi bir şey anlatmadığı sürece nereden bilebilirim ki? Hadi ben ilgisiz bir kocayım, sen neden Yaren’e bu konu hakkında bir şey söylemedin eve geldiğinde?” yumruk halindeki eli titredi bana bakarken gözlerindeki laneti görebiliyordum “Çünkü küçükken yaşadığı bir travmayı dillendirerek onun yarasını deşemem. Eşinin ona iyi davrandığını, sana kendisini açtığını güvenerekten susmuştum.. haah..” derin bir iç çekişten sonra tekrar yüzünü kapadı “En son çevirdiği videoda ekstra yaptığı birkaç işareti fark edince endişelendim. Onunla iletişime geçmeye çalıştığımda da bu yüzden benimle konuşmayı kesti.” Ağzını kapatıp düşüncelere daldı, onu baştan aşağı süzerken soracağım soru karşısında beni daha fazla zorbalamasını göze almak istemiyordum, yine de ağzım açıldı “İşaret dilini ne zamandan beri biliyor?” bakışları ‘al işte bunu da mı bilmiyorsun?’ der gibi olsa da bir şey söylemedi “Yaren’in ailesi bir arada oldukları arabanın uçuruma düşmesiyle vefat etti, o zamanlar Yaren’e annesi sarılarak siper olmuş çok fazla yarası yoktu ama kafa travması vardı. Kısa süreli işitme kaybı yaşadı, hiç duyamıyordu ilaç tedavileri tamamlandıktan 2 ay sonra yeniden duymaya başlamıştı. Bazı zamanlarda onu işaret dili videoları izlerken yakalıyordum, halalarında ve amcasında kalıyordu fakat onlarla da arası çok iyi değildi. Duysa bile kimseyle konuşmak istemiyordu.” Ayağa kalktı, onu takip etti gözlerim şaşkınlıkla sordum “Aileleriniz tanışıyor muydu?” Koltukların sol yanında kalan büyük masayı dolandı, bir çekmeceyi açıp eski bir defter çıkardı “Evet Yaren’in ailesiyle benim ailem eskiden beri dosttu, her neyse akrabalarında sırayla kalsa da Yaren’in annesiyle annem çok yakın arkadaş olduğundan bizde de kaldığı oluyordu. O zamanlar kimseyle konuşmayan Yaren ile konuşabilmenin yollarını arıyordum.” tekrar karşıma oturduğunda eski defteri önüme bıraktı, eliyle işaret ederken çenesini bir eline yasladı. Önümdeki defteri ona soran gözlerle alırken açtım, üniversite tanıştıklarını düşünsem de dahası olması beni biraz şaşırtmıştı. İlk sayfalarında kelimelerin üzeri hırsla karalanmışken birkaç sayfa sonra bir birlerine zıt halde yazılmış kelime öbekleri geldi karşıma “Yazarak konuşmayı istesem de ilk başlarda yanaşmadı, ne yaparsam yapayım ya görmezlikten geliyordu ya da yazdığım tüm kelimeleri karalıyor defterin sayfalarını yırtıp atıyordu. Sürekli bizde kalmadığından da konuşma çabam sürekli sekteye uğruyordu. Akrabaları konuşmadığı için sağır olduğunu düşündü, onu işitme engelliler okuluna vermek istedi. Fakat işitme kaybı o okula girecek kadar kötü de olmadığından ilgi çekmeye çalıştığını düşünüp okutmamaya karar vermişlerdi.” İç çekerken deftere elini uzattı, bir şey söylemeden ona verdiğimde defterin en arka sayfasını açıp masanın ortasına koydu “Olumsuz düşünceleri ilk o zamanlar başlamıştı, başarılı bir kızdı fakat aniden tüm ailesini kaybetmişti. Aile diye düşündüğü insanlar onların evinde ona neler yapmıştı bilmesekte bizim eve her geldiğinde vücudunun birçok yerinde morluklar görüyorduk. Annem pedagoga götürüp konuşturmayo düşünse de Yaren hastane lafını duyunca bile kendisini bir yerlere kilitliyordu. O trajik olaydan bir sene sonra benimle işaret diliyle iletişim kurmaya çalıştı.” defterin arkasında yazan kelimelere bakarken gözümün önünde Yaren canlandı, sessiz sevgi dolu Yaren’in ne halde olduğunu düşünmek istedim ama gözümde hiçbir şey canlanmadı.
Birkaç sayfa sonrasında ise ilk sayfalarda olan gibi tekli kelimeler vardı “Kullandığı şeyi ilk başta kavrayamamıştım ama onun hastane odasında izledikleri aklıma geldiğinde heyecanlanmıştım. Annemle beraber Yaren’in bize öğrettiği kadar işaret dili öğrendik, ne zaman bize gelse konuşmaya başladık. Altıncı ayın sonunda ise yeniden konuşmaya başladığında annem mutluluktan ağlamıştı.” acı bir gülümseme dudaklarında belirdi “O gün Yaren’i ilk kez ağlarken görmüştüm, kazadan beri sadece boş gözlerle bakan kız ondan umudumuzu kesmeden onunla konuşmaya çalıştığımız için teşekkür etti. Annem ona yeniden okula gitmek isterse maddi olarak yardımcı olacağını söylese de kabul etmedi, açıktan liseyi kendi imkanlarıyla bitirdi aynı üniversiteyi kazandık. Tabii, aynı üniversiteyi kazandığımızda bu sefer annem Yaren’in kendi istediğini yapmasına izin vermedi.” Defteri geri aldı dizinin üzerine kapatıp koyarken defterin üstünü bir dostunun elini sever gibi sevdi “Yaren en başından beri karşı çıktığından direkt yardım edemedi, hastanenin başarı bursu ve vakfı vardı. Ondan habersiz kendi bağlantıları ile ona yardımcı olmaya çalıştı, belki de Yaren bunların hepsinden haberdardı bilemeyiz ama.. ailesinden bize kalan tek o olduğu için annem de babam da Yaren’e kendi öz çocuğuymuş gibi destekçi olmak istediler. Şimdi de sıra bende.” bakışlarımız çarpıştı, benden isteyeceği şeyin ağırlığını bir anda hissettim “Hep olmak zorunda değil ama lütfen Yaren’i tedavi edebilmemiz için bize yardım et. Ailesini kaybettikten sonra içine kapandı, akrabalarında neler yaşadı bilmiyorum ama o hala iyi değil. Seninle evleneceğini söylediğinde ilk kez yüzünde gülümseme görmüştüm, seninle nasıl ve nerede tanıştı bilmiyorum ama sana güveniyor. Lütfen, senden ilk ve son ricam ona iyi bak.” Ellerini birleştirdi gözlerimin içine baktı. Boğazıma oturan yumruyu yutsam da giderememiştim. Zaten kendi hayatımda zorluklar vardı birden bire bana yararı olacağını düşündüğüm evlilikte birden büyük bir nokta belirmişti. Sahi, o zamanlar Yaren anlaşmalı evlilik aradığımı nereden biliyordu? Bana ilk evlenme teklifi eden kişi Yaren olduğundan üzerinde durmamıştım, ilk anlaşma üzerine konuştuğumuzda asla bana yük olmayacağının garantisini vermişti, kendisi hakkında hiç konuşmazdı her zaman benim sevdiğim şeyler, benim problemlerim onun için öncelik olmuştu. Bu kadar veren tarafken benden tam olarak ne almıştı ki?
Usulca, yavaşça kafamı salladığımda Kaan’ın gözleri umutla parladı. Ellerimden birini tutup sıktı “Senden alacağım her türlü haber benim için altın değerinde olucak, şu an için onu evden çıkaramayacağımızı düşünüyorum ama zamanla onun evden çıkmasını da sağlayabilirsin. Biliyorum, birbirinizi çoo sevmiyorsunuz ama-“ elimi çektim, konuşmasını kestim “Yaren’i sevmiyor değilim. Evet, bir anlaşmayla evlendik benim için en doğru seçim Yaren’di ama onu sevmedim değil.” Kaan’ın gözünde ya da başkalarının gözünde nasıl bir imajım vardı bilmesem de Yaren’i sevmediğim kısmını kim nereden çıkarmıştı bilemiyordum. İlgisizliğimi sevgisizlik olarak görmeleri canımı sıkmıştı. Biraz Yaren hakkında bir şeyleri öğrenebilmenin heyecanı biraz da artık içimdeki merak ve endişe hissiyle bacaklarımı sıvazladım. Kaan’a baktım “Pekala, ne yapabilirim tam olarak?”
Saat 9’u geçiyordu eve henüz varmıştım. Yaren’e biraz gecikeceğimi işten çıkarken söylesem de ne kadar geç kalacağımı söylememiştim. Uzun süre Kaan’la oturup konuşmayı asla beklememiştim ama bazı şeyleri öğrenmiş olmak benim için iyi olmuştu. Kapıyı ilk çaldığımda içeride bir hareketlilik hissetmedim, elim ikinci kez havalandığında telaşla kapının açılma sesini duydum. Kapıyı açan Yaren yarı uykulu olsa da kapıyı açmıştı, bana bakarken gözlerini kırpıştırdı. Onun uyku mahmuru gözlerine bakıp gülümsedim “Sanırım biraz geç kaldım?” İmalı sözümle geri adım atıp kafasını iki yana salladı Yaren. Gözleri sanki beni gördüğüne şaşkınmış gibiydi, haklıydı da. İki aydır eve hiç uğramadığımı düşünürsek üç gündür düzenli geliyordum, geç kalacağımı da bildirerek geldiğimden iyice şaşkın duruyordu. Kapıyı kapattık, ayakkabılarımı çıkarırken elimdeki ceketi aldı Yaren “Yemek yedin mi?” sesi boğuk çıkınca sesine şaşırdı, boğazını temizleyip bana kızarmış bir yüzle baktı. Onun bu şaşkın hallerine gülümseyip yanağını sevdim “Açıkçası açım, eğer yemek yemediysen beraber yiyelim mi?” Yüzünü seven elime yaslanan Yaren sözlerimle gözleri hafif açıldı. Hevesle kafasını sallarken ceketimle birlikte içeri koştu. “Ailesinin ölüm dönümü geçeli 2 ay oldu, büyük ihtimalle kendisini kötü hissettiği için davranışları büyük oranda değişti. Ona ufak ufak ilgi gösterirsen bu durumu fark etmeyecektir.” Kaan her ne kadar böyle dese de herhangi bir hareketim ya da sözüm Yaren’in üzerinde hala büyük etkisi var gibi duruyordu. Ellerimi yıkadıktan sonra masaya oturdum, hazırlanmış yemeklere bakarken yine sevdiğim yemeklerin olduğunu fark ettim. Çatalımı salataya batırırken önlüğünü çıkarıp oturduğu sandalyenin yanına asan Yaren’e baktım. Aceleci tavrı yaşına göre çocuksu görünüyordu. Üç gün önce ilgim yokmuş gibi hissettiğim eşime her daim ilgim olduğunu fark ettiğimde içimden kendime ufak bir küfür ettim ‘İşlerin yoğunluğu ve Yaren’in azıcık ilgisizliği benim arsızlığımı arttırdı diye onu suçlayamam. Bu her ne kadar ikimizin de karar verdiği şekilde bir evlilik olsa da bana istediğim her şeyi veriyordu..’ kendi içimdeki kavgam devam ederken Yaren tabağıma biraz meze koydu, etin üzerine dökmediği mezeyi tabağıma biraz bırakırken ona baktım “Bugün gelen misafirimizle iyi vakit geçirdin mi?” Biraz merakla birazda ilgiyle sorduğumda Yaren’in gülen yüzü anlık dondu. Gülümsemesi hafif solsa da gözlerini kırpıştırıp tekrardan güldü, kafasını hafif salladı “Teşekkür ederim, çocukluk arkadaşım sadece beni merak etmiş. Merak etme bir daha böyle bir şey olmayacak.” Mahçup olmuş gibi gülümserken mırıldandı, elindeki kaşığı nereye bırakacağını bilemeyip sosluğun yanına ikinci denemede bıraktı. Onun gerginliğini fark ettim, izlediğimdeki kadar soğuk olmasa da Kaan’ın bahsiyle bile geriliyordu. Ortamı neşelendirmek adına kafamı iki yana sallayıp mırıldandım “Ne olacam canım, bana çocukluk arkadaşın olduğunu söyleseydin asla sana zorluk çıkarmazdım.” fazla rahatlık tanıyarak dikkatini çekmek istemedim, nabzını yoklar gibi yüzüne baktığımda biraz daldığını fark ettim. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra masada duran elini tuttum “Yaren?” dokunmamla irkilen Yaren bana bakıp gülümsedi “Yaa, sana söylememiş miydim? Özür dilerim son zamanlarda aklım biraz dolu da.. sorun değil ya, Kaan bu konuda alınacak biri de değil tanıyorum onu.” gülümserken elini hafifçe çekti. Elimin altından kayan elini hissettiğimde bir şey söylemedim. Bir şey olmamış gibi devam ettik, havadan sudan konuşurken yemeklerimizi bitirdik. Boş tabakları kaldırırken elimden kaptı “Bırak sen dinlen, tüm gün çalıştın zaten neden hala bir şeylere el atıyorsun?” Telaşla konuşup elimden tabakları aldı, beni koltuğa ittirdi. Arkamda kalan figürüne bakıp gülümsedim “İki tabak elime yapışacak değil ya? Hem ne kadar yorulabilirim hadi ama Yaren. Hemen işleri halledelim de uyuyalım. Geç saatlere kadar çalıştığımdan yoruldum dediğin gibi.”
Elini tutup masaya geri döndürdüğümde bana soran gözlerle baktı, bakışlarına karşılık vermedim gülümseyerek tabakları tezgaha bıraktım. Tezgaha geri dönen Yaren’in gözünün üzerimde olduğunu biliyordum. Bir şey çaktırmadan sanki her zaman yaptığım bir işmiş gibi masayı da temiz bir bezle alıp yanına bıraktım. Yanağından öptüm, dudaklarımı yanağına sürttüm “Hemen gel, seninle uyumayı özledim.” şaşkın gözleri bana değdiğinde gülümseyip dudaklarına ufak bir öpücük daha bıraktım. Onu işini yapması için bıraktığımda sırtımda bir göz hissedip gülmeye devam ettim. Yatağı hazırladım, dişlerimi fırçalayıp yatmaya hazır olduğumda benzer şekilde dişlerini fırçalamış saçlarını örmüş Yaren kapının önünde belirdi “Ayrı ayrı da yatabiliriz, yanında birinin uyumasını sevmediğini biliyorum.” Son kez yoklar gibi sorduğu soruya elimi ona uzatarak cevap verdim. Bu hareketim başka soruya yer bırakmadan elimi hızla tuttu Yaren. Baş ucu ışıklarımız dışında tüm ışıkları kapattım, yatağa girdim. Yatağın yumuşak dokusunda tüm gün gergin olan kaslarım çığlık atarken soluma baktım. Yaren bana baksa da benim bakışlarım onun yanlış anlamasına sebep olmuş olacak ki arkasını dönmeye çalıştı. Onun ufak hareketlerle sırtını dönüp battaniyenin altında saklanmasını izlerken Kaan’ın anlattığı geçmiş aklıma geldi. Sabahtan beri Yaren’in neden bu kadar yalnız hissettirdiğini düşünüp duruyordum daha fazla bakmaya dayanamadım kolumu onun tarafına atıp karnından yakaladım. Hafif bir kuvvetle kendime çektiğim Yaren’in boynunun altına kolumu yerleştirip kafasının altına koyduğu elini kavradım. Başının üstüne çenemi yaslarken derin bir nefes aldım. Her daim taze su gibi kokuyordu, bir kez daha sakin kokusunu alırken kollarımda irkildi şaşkınca bana baktı. Neden böyle şaşkın olduğunu bilsem de bir açıklama yapmayı düşünmedim “Yaren, gitmek istediğim bir yer var benimle gelir misin?” ona dışarı çıkmak istediğini sorarsam kabul etmeyeceğini bildiğimden hafif mecbur bırakırcasına sormak istedim. Tepkisini beklerken bana doğru hafifçe döndü gözlerime bakarken dudakları aralandı “Gelmemde bir sakınca olmaz mı?” Aldığım cevap karşısında şaşırsam da gülümseyip kaşını öptüm “Neden sakınca olsun? Benim de arada bir eşimle gezmek istemem suç mu?” hızla kafasını iki yana salladığında alınlarımızı birleştirip sürttüm. “İşlerimi düzenleyeyim birkaç gün sonra gidelim. Sen de o sırada işlerini hallet olur mu?” kafasını usluca salladığını gördüğümde gülümseyip bir kez daha alnından öptüm. Her öptüğümde gözleri sımsıkı kapanıyordu, garip bir şekilde sevimli geliyordu gözüme. Omzundan sıkıca sarıp sarıldım, sırtını sıvazlarken uyumasını istedim. Üzgünüm Yaren, sanırım senin hakkında birazcık bencil davrandım. Umarım bir şekilde kendimi sana affettiririm. Gözleri kapandığında gecenin sessizliği ikimizi de sardı, benim garip pişmanlığım ve Yaren’e olan ilgimle gece ikimizin arasından geçti gitti.
Kaan ile olan konuşmamdan sonra Yaren ile olan konuşmalarım kendiliğinden artmıştı. Sabahları benim için hazırladığı ufak atıştırmalıkları kabul ederken teşekkür edip onu öpüyor, gün içerisinde kısa iki üç mesaj atıp neler yaptığını soruyordum. Zaten hali hazırda evi izleyen iki kişi vardı, her saat başı bana bilgi veriyorlardı ama kendim de bizzat Yaren’i kontrol etmeden duramıyordum. Kaan benden yardım istediğine göre benim fark edemediğim bir problemi fark etmiştir. Bir psikiyatriste güvenmekten başka seçeneğim yoktu. Öğle arasında Yaren’in ne yaptığını soran mesajı atıp yemeğime döndüğümde Can ile bakıştık. Dudaklarına suyu götürürken bana bakıyordu “Ne var?” ters bir şekilde sorduğumda sadece omuzlarını kaldırdı “Aşırı sadık bir koca oldun birden? Senin kendine gelmen için kötü bir şey mi olması lazımdı?” alayla sorduğunda ona bakıp elimi kaldırdım. Hızla savunmaya geçerken güldü, bir şey yapmadan iç çekip önümdeki yemeğe döndüm. Basit bir et yemeğiydi ama Yaren’in yaptığının yanında hiçbir tadı yoktu. Ünlü bir restorant olduğunu Can söylediği için gelmiştim ama kesinlikle beklentilerimin çok altında kalmıştı. İstemeyerekte olsa bir parça eti kesip sos sürdüm. Ağzıma atarken lokmalar ağzımda büyüdü, tatsız yemeğe devam ederken Can bana bakıp cıkladı “Dostum, yemeğe böyle davranmaya devam edersen benim de iştahım kaçacak. Ne oldu? Normalde sen et seversin?” Elimdeki çatalı bıçağı bırakıp dudaklarımı silerken kafamı iki yana salladım “İki gün önce Yaren’in yaptığı yemeğe benzediği için istemiştim ama bu onun yaptığı yemeğin yanına bile yaklaşamaz.” peçeteyi buruşturup tabağın yanına bıraktığımda Can güldü. Neden güldüğünü anlamadığımdan ona baktım, elindeki çatalı döndürüp sırıttı “Öyle bir söyledin ki sanki şimdiye kadar Yaren’in yemekleri dışında yemek yememişsin gibisin. Eşinin yemeklerini övmen çok hoş ama ayıp değil mi? Benim daha çıktığım biri bile yok.” Ayıplar gibi bakıp cık cıkladı. Onun sözleriyle dediğim şeyi anlayınca şaşırdım, birkaç gündür Yaren ile olan konuşmam ve iletişimim arttığı için yemeklerine olan düşkünlüğüm de artmış gibiydi. Bu durum beni garip bir duruma sokarken telefonumun ekranı yanıp söndü, biri Yaren’den gelen üç mesaj göründü. Hızla ekranı kaydırdığımda Yaren’in bana fotoğraf gönderdiğini gördüm, fotoğrafta mutfak tezgahında taze yapıldığı belli olan kurabiyeler vardı ‘Bugün canım nedense kurabiye çekti, senin için de ayırdım.’
Açıkçası, çokta kurabiye düşkünü bir adam değilim. Hiçbir zaman tatlıya düşkünlüğüm olmamıştı ama birden canım deli gibi kurabiye çekti. Çekmiş olduğu tabağa ve tabağın yanındaki kahveye bakarken elim otomatik olarak klavyede dans etti ‘Akşama kadar bekleyebilecek gibi hissetmiyorum. Bana şimdi getirebilir misin?’ gönder tuşuna bastığımda ne yaptığımı fark ettim “Siktir.” silmek için mesaja basılı tutsam da Yaren benden hızlı davranmış, mesajı çoktan okumuştu. Verdiğim cevaba inanamazken kafama vurdum “Neden kafana vurup duruyorsun..” Can sorarken telefonuma eğildi, hızla konuşmalarıma göz attı. Son yazdığımı okuduğunda kahkaha atarken omzumu sarstı “Ahahahahahahaha! Sen kurabiyeden nefret edersin ne demeye kızı buraya kadar yoruyorsun ahahahahahah!” dalga geçmeye devam ederken yan masalarda bize bakanlardan özür dileyip Can’ı da kolundan tutup kalktım. Yeteri kadar rezil olduğumu hissettiğimde tüm iştahımın kaçmıştı. Arabaya binip işyerine gidene kadar benimle uğraşan Can’ı görmezden gelmek istesem de gelememişti “Daha fazla gülmeye devam edeceksen bu gece fazla mesai yaptıracağım sana. Kes artık gülmeyi..” işe vardığımızda kapıda görevlilerin olduğunu fark ettik, babamın arabasının kapının önünde olduğunu görünce Can da ben de birbirimize baktık. Sırtımı hafif itekleyip önden gitmemi sağladığında çalışanların ortasında durup babamın arabadan indirilmesini bekledim.
Rahmi bey yılların onu yenemediğini göstermek istercesine yavaşça arabadan indi, kendisine uzatılan yardımı reddetti. Benimle göz göze geldiğinde hala mevcut olan kinini hissedebiliyordum. Onun önüne ilerleyip ceketimi ilikledim “Hoş geldiniz başkanım.” Şirkete çat kapı gelmesiyle ünlü olan Rahmi beye bakarken rahattım, bir süre bakıştıktan sonra kafasını salladı yanımdan geçip gitti. Ardından ilerlerken motor sesi kulaklarımı doldurdu. Babamın arabasının arkasında hızla duran motora baktığımda Yağız kaskını çıkarıp saçlarını salladı. Gülümseyip alttan ona el salladığımda hazır ola geçip kafasını salladı. Babamı Yağızla birlikte arkasından takip ettik, gergin ortama rağmen Yağız’ın bana sorduğu ve söylediği şeylere gizlice gülümseyip asansöre kadar sessizce babam bizi izledi. Asansöre ben babam ve Yağız bindiğimizde babam sonunda bana baktı “Yaptığın işlerden birini Yağız’a devretmişsin?” soru soran tavrında hafif bir tehdit havası da vardı. Kafamı salladığımda Yağız ellerini zafer işareti yaparak kaldırıp gülümsedi “Baba, abim projesinde kendisine destekçi olmamı istedi. Bir haftadır bana işi öğretiyor, gerçi yurtdışına çıkacağım zaman ikimiz için zor olacak olsa da abimden çok şey öğreniyorum.” eli omzumu sıkarken gülümseyip yumruğunu bana doğru kaldırdı. Hafif bir gülümsemeyle yumruğuna karşılık verdim “Benim aslan kardeşimin yapamayacağı bir şey değil ki? Yağız’a çok fazla bir şey açıklamama gerek kalmadan hızlıca işi çözüyor. İsteyebileceğim en iyi ortak olabilir.” ikimizin arasındaki samimiyete bakıp kafasını salladı babam. Hoşuna gittiği yüzünden belli olan babam göğsünü kabarttı boğazını temizledi “Elbette, ikiniz de benim oğlumsunuz. Siz yetenekli olmayacaksınız da kim olacak?” Yağız övgüye gülümserken beni omuzuyla ittirip durdu, ona durmasını söyleyip asansörden indik, benim çalışma odama yöneldik. Babamın ardından gelen çalışanlar hem bize hem de babama bir şeyler anlatırken odaya girdik, ortada bulunan koltuk takımına sırayla yerleşirken babam en başa oturdu kendisine uzatılan kağıt destesini önüne koydu “Pekala, bakalım şirketimizde neler olmuş bu sene..”
Bir buçuk saate yakın süren erken yıl sonu toplantısından sağ salim çıkabilmiştik. İlk kez böyle bir toplantıya katılan kardeşim kafasını koltuğa yaslamış baş ağrısından şikâyetlenirken babamla ben onun bu durumuna güldük. Odada süren küçük konuşmalar kapının tıklama sesiyle azaldı, hafif aralanan kapıdan Can içeri girdi bana doğru baktı. Kaş göz yaparken ne olduğunu anlamaya çalıştım, ayaklandığım sırada babam Can’a bakıp rahatsız bir şekilde mırıldandı “Ne söylemek istiyorsan söyle, neden orada bir şeyler kaçırmaya çalışan biri gibi dikiliyorsun?” ayağa kalktığım sırada durdum, Can’ın yüzüne baktım. Babası kafasında bir delik açarken gözlerini sımsıkı yumup açtı hızla aramıza geldi “Hanımefendi buraya geldi de.. Eymen beyi beklediğini söyledi.” Can’ın sözleriyle şaşkınca ona baktım. Yaren’in burada olmasını ikimiz de beklemiyorduk, babam ve Yağız ise Yaren’in geldiğini öğrenince hızla konuşmaya dahil oldular.
“Ee kızım gelmişse buraya getirsene? Ne demeye bekletiyorsun aşağıda?”
“Yaren abla mı geldi! Nereden?”
Can’a bakış attığımda babamın göz hapsinde olduğunu gördüm. Konuşmak için ağzımı açtığımda kapının önünde bir siluet belirdi, Can’ın babası Mehmet amcanın kapıyı araladığını gördüm “Hoş geldiniz Yaren hanım, biraz beklerseniz içerisi müsait olacak.” Mehmet amcanın sesiyle Yağız ayaklandı, aynı anda babam o yöne döndü “Kızı içeri al Mehmet, neden ayakta bekliyor? Kızım içeri gel.” İçeride olan iş ortakları iki üç kişi olsa da yabancı insanlar fazlaydı “Baba ben kapıda karşılayayım-“ içeriye adım atan Yaren’i gördüğümde sustum. Gözlüklerinin ardından odayı tarayan gözlerine baktığımda rahatladığını gördüm. Eliyle Mehmet amcaya gerek olmadığını söylese de Yağız yanına çoktan gitmiş, onu içeriye çekiyordu. İş ortaklarımızdan İsmail bey babama döndü “Remzi bey, bu güzel kızımız sizin bahsettiğiniz kızınız değil sanırım?” Babamın yanına gelip babamın uzanan elini tutan Yaren hafif bir gülümsemeyle başını eğip herkesi selamladı. Babam gülümseyip elinin içindeki küçük eli sıkıp yukarı kaldırdı “Oğlum Eymen’in eşi oluyor kendisi, Yaren kızım, gel bakalım yanıma otur.” Babam onu benim koltuğuma çekerken İsmail bey ve diğerleri izin isteyip odadan ayrıldılar. Odadan ayrılmadan önce herkesi selamlamayı ve iyi dileklerini söylemeyi ihmal etmeyen Yaren mahcup bir yüzle bana baktı. Kolunda siyah ufak bir bez çanta, saçları iki yandan örgülü ve sade kıyafetleriyle odamda olması hala şaşırtıcı hissettiriyordu. “Eee, neden geldin bakalım?” Babam gülerek sorduğunda hemen yanına oturan Yağız konuşup Yaren’in ilgisini çekmeye çalıştı. Ben onun başında elim omzumda onu izledim, kolundaki askıdan birini indirdi, ufak bir paket çıkardı “Aslında.. bugün Eymen’e yaptığım kurabiyelerin fotoğrafını atmıştım o sırada da canının çektiğini söyledi. Öyle söyleyince de.. kıyamayıp biraz getireyim dedim..” ufak saklama kabını açarken kulakları kızardı, benden özür dileyip masaya kurabiyeleri bıraktı. Hala şaşkınca kurabiyelere bakarken Yağız bir tanesini kaptan kapıp ağzına attı “Gerçekten.. Yaren ablanın yemekleri ve tatlılarından daha güzel bir şey yok!” Keyifle kurabiyeyi yerken Yaren’i öven Yağız’a babam da eşlik etti. Eline aldığı kurabiyeyi ısırıp kafasını salladı “Ellerin dert görmesin, cidden çok güzel olmuş. Ellerine sağlık kızım.” Yaren utangaç bir şekilde teşekkür ederken Can ve Mehmet amca da kurabiyeden nasiplendi. Babam çay da istediğinde birden sakin olan ortam yeniden canlanmıştı. Ayakta durmuş odayı izlerken elimin üzerinde bir el hissettim. Yaren bana aşağıdan bakarken dudaklarıyla özür diledi, bir an durdu önündeki kaba bakıp kurabiyelerden birini aldı “Senin için getirdim ama herkes yedi.. evde biraz daha var..” kurabiyeyi bana uzatırken elimi sıktı. Üzgün bir hali vardı, gerçekten de bunu ikimiz de böyle planlamamıştık ama bu şekilde olması çokta kötü olmamıştı. Hafifçe gülümseyip Yaren’e doğru eğildim, ağzımı hafif araladığımda dudaklarımım arasına kurabiyeyi koydu ısırdığım yerde tatlı bir hamur tadı geldi “Ellerine sağlık, gerçekten çok güzel olmuş.” Takdirle konuşup kafamı salladığımda sevimlice gülümsedi “Afiyet olsun..” ikimiz ufak tefek konuşurken birden gözlerim yanımızda oturan babama kaydı, bizi izleyen gözleriyle denk geldiğimde gözlerinde ufak bir kınama olsa da bu halimizi sevmiş gibiydi “Eymen?” Yaren bana hafifçe seslendiğinde eli yanağıma değdi “Yanağını mı kestin? Yara olmuş.” Yanağıma dokunan parmakları hissettiğimde gülümsedim parmaklarını nazikçe tutup parmak uçlarına öpücük kondurdum “Tıraş olurken sen başımda olmayınca böyle aksilikler oluyor işte gördün mü. Sana hep yanımda dur diyorum.” Onun kızaran yüzünü gördüğümde daha fazla uğraşasım gelmişti, gülümseyip hafifçe eğildiğimde Can yandan bana vurdu. Ona baktığımda gözleriyle babamı işaret etmişti. Bıyık altından gülen babam ayaklandı, o an ne yaptığımı fark ettiğimde boğazımı temizleyip Yaren’in parmaklarını bırakıp elini tuttum. Eline kenetli elimi omzuna bırakıp babama baktığımda babam kapıya ilerlemişti “Eşin buraya kadar gelmiş, onunla ilgilen. Annen benimle bir yere gitmek istediğini söylemişti onun yanına geçeceğim, Yağız sen de gel benimle.” Eliyle kendine çağırdığı hain kardeşim Yaren’e ve bana bakıp baş parmaklarını kaldırıp gülümsedi, hızla babamın yanına gitti “Yaren abla ellerine sağlık kurabiyeler çok güzeldi! Bir dahakine yine bir şeyler yap yiyelim.” Arsızca gülerken hâlâ taleplerini dile getiren Yağız’a babam ve Mehmet amca güldü. Can da onlarla beraber çıktığında odada baş başa kaldık.
“Özür dilerim Eymen, ben.. sen kurabiye istiyorum diye yazdığını görünce çok yoğun olmadığını düşündüm ve geri de yazmayınca aslında lobiye kurabiyeyi bırakıp gitmeyi düşünüyordum Can beni görünce buraya kadar geldim.” Çaresizce kendisini açıklamaya çalışırken özür dileyip duruyor, ellerini sıkıp gevşetiyordu. Neden bu kadar mahcup durduğunu anlayamadığımdan elini bırakıp karşısına oturdum. Beni oturana kadar kafasıyla takip etti, dizlerini tutup gülümsedim “Neden özür diliyorsun Yaren? Senden gelmeni isteyen bendim ve sana gelme de demedim ki. Geldiğin için teşekkür ederim, gerçekten tadı şahaneydi.” kendisini üzgün hissetsin istemediğimden yumuşak bir tonda konuşup teşekkür ettiğimde yüzündeki endişe yavaşça çözüldü, her zamanki gibi sıcacık gülümseyip sorun olmadığını söyledi. Biraz daha havadan sudan konuşurken ağzıma kalan kurabiyelerden birini daha attım bilmezlikten gelerek sordum “Birden kurabiye yapma fikri nereden çıktı?” Kalan kurabiyelerden birini kırıp kalanını benim çayımın yanına bırakan Yaren garipçe gülümsedi “Sana Mert’in ara sıra bize geldiğini söylemiştim ya.. bugün Asu da geldi. Baktım onlar gelince bir şeyler hazırlayayım dedim.” Ablamın bize geldiğini biliyordum, saat 11 gibi gelen mesajla bilsem de Yaren’in kendisi söylesin istemiştim. Kafamı hafifçe sallarken meraklı bir sesle devam ettim “Ablam neden bize ara sıra çocuğu bırakıyor ki? İşi çok mu yoğun?” benim için ayırdığı son parçayı da yerken Yaren’e baktım. O da pek biliyormuş gibi değildi, kafasını hafifçe eğip ellerini açtı “Ben de bilmiyorum ama yaptığı son proje için benden de yardım aldı, sanırım çocuklar üzerinde bu sefer ki projesi. Bazı çocukların hasta kayıtlarını bana getirip hangi hastalıkları olduğunu ya da nasıl tedavi edilebileceğini falan sorup duruyor. Mert bizim eve gelmekten mutlu, sadece seni göremediği için biraz mızmızlanıyor ama onun dışında uslu bir çocuk. Yemeği de pek ayırt etmiyor.” Mert’i överken şefkatle konuşuyor hafifçe gülümsüyordu. Onun bu halleri hoşuma gittiğinden sessizce konuşmasının bitmesini bekledim. Elleri kıpır kıpır kıyafetleriyle oynarken bir şeyler anlatması çok sevimliydi. Konuşması bittikten sonra odaya baktı bana döndü “İşin yok mu? Seni engellemiyorum değil mi?” yeniden saçma sapan endişeler edindiğinde kafamı iki yana sallayıp koltuğa yaslandım, kafamı koltuğun kafa kısmına yaslayıp ona baktım “İşim babam sayesinde erken bitti, sana ofisi gezdirmemi ister misin?” Meraklı gözleri aydınlandı, kararsızca kafasını salladı. Ayaklanıp elimi uzattığımda elimi tuttu, onu sıkıca tutup kaldırdım. El ele odamdan çıkarken gülümsedim. Ataşehir’de bulunan üç katlı binanın en üst katı benim odam ve üç ekibin odasıyla tamamen kuşatılmış haldeydi “Benim odamın karşısında bulunan bilgi işlemleme ekibi var, onlarla birlikte gelen projeleri değerlendiriyor hangisi bizim için daha avantajlı ya da hangi ekibe aktarabiliriz bu tür şeyler konuşuyoruz. Odaların içini olabildiğince ferah tutmaya özen gösterdik, insanlar bazen burada fazla mesaiye bile kalıyor olabildiğince rahat bir ortamda çalışmaları en doğal hakları.” Panjurları açık olan ekip odasına Yaren ile beraber hafifçe baktık. Harıl harıl çalışan ekip bir yandan birbirleriyle bir şeyler konuşuyor bir yandan projeksiyondan yansıyan görüntüleri kendi notlarına geçiriyordu. Yaren ilgiyle içeriyi incelediğinde kafasını salladı, odamın karşısında duran odayı geçtikten sonra ortak salona varmıştık.
“Burası ortak alan, bizim odalarımızın karşısında duran odalardan biri sekreterlik odası. Can ile beraber her bir ekibe atanmış toplam 6 sekreter mevcut. Aslında sekreterden çok ekipler arası diyaloğu asıl sağlayan kişiler diyebiliriz. Çoğu zaman aynı yerde çalışıyor olsak da çalışma saatlerimiz değişebiliyor, ben ve Can her ekiple konuşup bir de dış işlerle uğraşıyoruz; farklı firmalarla toplantı yapma gibi gibi işler biliyorsun, diğer ekiplerse alınan projelerin yönetimini yapıyor. Reklam kısmı var, maliye kısmı var, yazılım ve dağıtım kısmı var gibi. Ortak alanda ise gördüğün gibi atıştırmalıklar ve dinlenme alanımız var. Giriş katın altında ise oyun alanı ve dinleme alanları var görmek ister misin?” Hevesle sorup elinin üstünü hafifçe okşadığımda kafasını salladı. O sırada sekreterlik ofisinden üç kişi çıktı, Can ile beraber bana yemek getiren kadınla yazılım geliştirmeden biri çıktı. Can beni görünce içi rahatlamıştı “Eymen bey, bir şey var da size söylememiz lazım iki dakika bakabilir misiniz?” Can telaşla bana söylendiğinde üçü de yanımıza gelmişti. Kadın Yaren’e ve bana bakarken rahatsız edici hissettiriyordu, garip histen kurtulmak adına Yaren’in elini nazikçe sıkıp bıraktım “Tabii ki de Yaren bana iki dakika verebilir misin? Hemen geleceğim.” Yaren ‘tamam’ dedikten sonra Can ve yazılım ekibi başıyla beraber ortak alanın oturma yerlerine yaklaştık, adını bilmediğim kadın Yaren’in yanında kaldı içim el vermese de birkaç saniyeliğine arkamı döndüm “Çok sıkıntılı değil ama sanırım İsmail beylerin bizden satın aldığı programda bir açık mevcutmuş, yazılım ekibi yeniden kodlamasını yaparken fark etmiş.” Yanımda duran gözlüklü kişi gözlüğünü indirip burun kemerini sıktı “Tüm ekip normalde home office çalışma stilinde çalışıyor, çok büyük bir problem olmadığı sürece buraya gelmiyoruz biliyorsunuz. Dün kontrolleri yaparken kontrol panelinde bir açıklık olduğunu fark etti çalışanlardan biri ve bugün toplantı yaptık. Aslında İsmail beylerin fark ettiğini düşünmüyorum çünkü dışarıdan kırılmış gibi duruyor, onlara acaba herhangi bir siber saldırı yaşadılar mı diye sormamız gerekmekte..” konuşma akıp giderken birden kısık tonlu bir gülme duydum. Can ve ekip arkadaşımız toplantının ne zaman olabileceğini takvime bakıp konuşurken kafam bir anlık geriye döndü. Yaren’in sırtı bana dönük, sekreter kadının yüzü bana doğruydu. Bakımlı saçlarını benimle göz göze geldiğinde tek omzuna toplayıp Yaren’e doğru eğildi. Bir şeyler söylediğinde Yaren’in omuzlarında bir titreme fark ettim, Can bana seslenip dikkatimi bozduğu sırada kadın doğruldu yüzünde hiç sevemediğim bir gülümsemeyle Yaren’e bakıp gitti. Can ne kadar bana bir şeyler söylese de yan profilini tam göremediğim Yaren omuzlarını küçülttü, yüzü hafif yere eğildi. “Eğer sizin için problem olmayacaksa, gelecek hafta salı günü İsmail beylerle bir toplantı düzenlesek iyi olacak..” Can’ın sözleri kademeli bir şekilde azaldığında bana çatık kaşlarla baktı, kafamı onların yönüne çevirdiğimde anlaşılmaz sözlerle onayladım. Yazılım ekibi başı yanımızdan ayrılırken Can’ı kolundan tutup gitmesini durdurdum “Şu kadın kim?” Yanlarından giden kadını işaret ettiğimde Can bana baktı “Hatırlamıyor musun? Yüzü güzel bir sekreter almak istediğini söyleyerek bizim ayak işlerimizi yapması için aldığın kişi. Ne o? Yaren aşkın bir haftada söndü mü?” İğneli tonuna rağmen bir şey demedim, Yaren’in yanına ilerledim. Omzuna dokunduğumda hızla dokunuşumdan kaçtı. Gözlerinin kenarı kızarmış dursa da ağlıyor gibi değildi, bir şey sormanın garip kaçacağını düşündüğümden elimi yavaşça indirdim eline uzandım. Omzunda verdiği tepkiyi elini kendi elinin içerisine alıp geri çekilirken de verdiğinde hafif çatık kaşlarımla ona baktım “Seni gezdirmeye devam edece-” kafasını iki yana hızla salladı. Ona bakmaya çalışırken Yaren arkamda bir noktaya baktı, Can ile göz göze geldiğini tahmin ettiğim eşim kırık bir gülümsemeyle bana karşılık verdi “Benim.. evde yapacak işim vardı unuttum. Senin işini daha fazla engellemeyeyim, evde görüşürüz.” Cevap vermemi beklemeden hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladı. Şu an onu tutmazsam aramızda yeni yeni çözülen duvarların yeniden oluşacağını hissettim, telaş bedenimi yakaladığında ayaklarım hızla hareket etti. Birkaç adım atmıştım ki kim olduğunu hatırlayamadığım sekreter beni kolumdan tutup durdurdu “Eymen bey onaylamanız gereken evraklar vardı.” Sesi bir kademe yüksek çıkmıştı, kadının yüzüne garip bir şekilde bakarken merdivenlerin ortasında bir anlık duran Yaren ile göz göze geldim. Kolumu tutan ele bakan Yaren sanki bir şey söylemeye hakkı yokmuş gibi acı bir gülümsemeyle inmeye devam etti.
Kolumu tutan eli ittiğimde kadın bana şaşkın gözlerle baktı. Bunun nasıl salakça bir durum olduğunu kestiremiyordum Can’a döndüğümde o durumu anlamış kadını yanına çağırmıştı. Merdivenlerden aşağı telaşla indiğimde dış kapının yakınında babam ve Yağızla çevrelenmiş Yaren’i gördüm. Nefesimi düzenlemeye çalışırken hızlı adımlarla yanlarına gittim “Yaren abla bugün motorla geldim, seni bırakmamı ister misin?” Yağız heyecanla sorduğunda babam cıkladı “Ne demeye bu havada motorla geldin ki? Kızcağız motora binerse senin yüzünden hasta olur.” Babam Yağız’ı azarlarken Yaren gülümseyip Yağız’a döndü “Daha önce hiç motora binmedim ama merak ediyorum. Bugün olmasa da daha güzel bir havada beni gezdir olur mu?” Yağız Yaren’in cevabıyla sızlansa da kabul edip onu en güzel yerlere götüreceğini söyledi. Elim Yaren’in elini yakaladığında herkes dönüp bana baktı. Yaren hafif bir şaşkınlıkla bana bakarken babamın gözleri beni bir lazer olmuşta yakıyormuş gibi hissettim “Seni eve bırakayım, sonra-“ “Gerek yok Eymen, yapman gereken iş olduğunu söylememiş miydin? Zaten babam beni bırakabileceğini söyledi.” Babam kafasını usulca salladığında kelimelerim tükenmişti. Yağız benim tarafıma garip bir şekilde bakış attığımda babamın sesi araya girdi “Sen işine bak, gelinimi eve sağ salim götürürüm ben.” İğneli konuşması kalbimde bir baskı oluştururken Yaren’in eli elimden kayıp gitti. Bir şey söyleyip engellemek istesem de babamın sözü üzerine hiçbirimiz söz söyleyemezdik. Tereddüt etmeden arkasını dönen Yaren’in omuzları düşüktü, küçük bedeni sanki daha da küçükmüş gibi geldi bir anda. Babam önden Yaren arkasından arabaya bindiklerinde babamın bakışlarıyla denk geldim. Az önceki imalı konuşması gözlerine de yansımış, beni kınıyordu. Boğazımdaki yumruyla onların gidişini izledim, yanımda kaskını tutan Yağız bana baktı. Birbirimize bakarken arkaya bakıp bana dönen kardeşim kaskı kafasına takıp motora atladı “Abi, sanırım Yaren abla ağlıyordu. Aslında o bizi görmedi tam çıkarken babam fark edip durdurdu. Babam bize gelmesini istedi, gözlerinin kenarı kızarmış olsa da sadece uykusuz olduğunu evdeki işlerini hala bitiremediğini, bize gelemeyeceğini söyleyerek özür diledi. Şey, bir şey demek için söylemiyorum ama.. haberin olsun dedim.”
Bir şey demeden kafamı salladım, kararsız bir şekilde motorun gösterge paneline sonra da bana bakan Yağız’a teşekkür ettim. Omzunu sıvazlarken bir kez daha konuştu “Yaren ablayla.. kavga etmiyorsun değil mi abi? Sanki çok yalnız gibi duruyor. Seni suçlamıyorum ama sanki bize geldiğiniz o son günden beri daha bir yalnız duruyor. Aranız kötüyse annemden yardım isteyebilirsin.” Kendince yardım etmeye çalışan kardeşimin ensesini sıkıp kaskına kafamı dayadım “Yağız, sanırım bir şeyleri berbat etmekte üzerime yok abicim.”