Confesser - Bölüm 3
Kaan’ın dedikleri kafamı karıştırıyordu “Ne demek pişman olurum? Yaren de biliyor neler yapt-” sabırsız bir iç çekme konuşmamı böldü “Senin yediğin boklar hiçbirimizin umurunda olmaz, buna cânı gönülden inanabilirsin… Lütfen bak senden başka hiçbir şey istemiyorum.” Hızlı hızlı konuşurken dış kapının açılma sesini duydum. Hızlıca telefonu elime alıp hoparlörden aldım, kapıya doğru döndüğümde loş odaya adım atan Yaren ile göz göze geldik “Bir kez görüşeyim, sana söz veriyorum her şeyi anlatacağım. Sadece bir kez görüşmemizi sağla.” Gözlerimi kısıp eşyalarını odasına götüren Yaren’i izledim. Neler olduğunu bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da Kaan’ın ölse bile benden yardım istemeyecek olmasıydı. “Pekâlâ, bir şekilde görüştüreceğim seni. Ama…” ellerini yıkamak için lavaboya geçerken sözlerimle duraksadı, bana doğru baktığında konuşmaya devam ettim “…bizim eve geleceksin. Saati ve tarihi sana söyleyeceğim.” Bir şey söylemesini beklemeden telefonu kapatıp alnıma dokundurdum “Bir şey mi oldu?” gülümseyip sorduğumda Yaren kafasını iki yana salladı. O ellerini yıkamaya dönerken ben de önümdeki tabakta kalanlara baktım. Nefis yemeklerin tadı Kaan piçi yüzünden kaçmış olması sinirimi bozdu. Canım daha fazla yemek istemediğinden çöpe dökmek için elime aldım tabakları, aynı anda ellerini kurutup yanıma gelen Yaren temkinli bir şekilde masadaki sandalyeye oturdu. Ona ufak bir bakış attıktan sonra yüzündeki gerginliği fark edip hafif güldüm “Annenin biraz boynu tutulmuş ona masaj yaptım, bir de kek götürmüştüm. Şey sana da ayırdım yemek ister misin?” konuşma çabası komik duruyordu. İlgiliymiş gibi kafamı salladım, hızla yanıma gelip fırını açtı. Bir tabak brownie birden ortaya çıktı. Mikrodalgayı ayarlayıp içine attığı sırada yan yana fırına baktık. Yanında durmam onu germiş olacak ki bir an yarım adım kadar yanımdan uzaklaştı. Bu durum pek hoşuma gitmediğinden uzaklaştığı kadarıyla ona yaklaşıp yüzümü Yaren’e doğru eğdim “Başka? Sadece kek ve tatlı bir masajdan başka şeyler de muhakkak vardır?” gözlerimi buluştuğunda hızla kafasını salladı.
“Bir şey konuşmadık, sadece seni çok özlediğini ve neden onları ziyaret etmediğimizi sordu. Bir de…” kaçırdığı gözleri evi tararken birden aklına bir şey gelmiş gibi hafifçe gülümsedi “Şey sen kiminle konuştun? Arkadaşın mı… eve gelecek?” Sorumdan kaçıp cevaplamaması çokta önemli değildi, kaşlarımı kaldırıp doğruldum. Aynı anda mikrodalganın sesini duyduk. Kapağı açıp sıcak browniyi çıkardı, masaya koydu. Buzdolabından çıkardığı önceden hazırlanmış krem şantiyi sıkarken kollarımı bağlayıp buzdolabına yaslandım “Evet, sanırım sana sormam daha doğru olacaktır. Hangi gün müsaitsin?” Krem şantiyi sürerken bana baktı Yaren, omuzlarını silktiğinde gülümsedim “O zaman… senin için sorun olmayacaksa 2 gün sonra Kaan bize gelecek. Onu hoş bir şekilde karşılamanı istiyorum.” krem şantiyi süren eli havada kaldı. Şaşkın gözler kademeli bir şekilde genişlerken kafası bana döndü. Gözlerinde inanamaz bir bakış ve bir parça kırgınlık vardı. Ona bakarken yüzünü izledim, bir şeyler söylemek isteyen gözleri benim gözlerimin arasında mekik çekerken bir anda önündeki browniye baktı. Havada kalan eli sakince tezgâha inerken bana bakmadan mırıldandı “Şaka yapıyorsun değil mi?”
Tek kaşım kalkarken ısrarla ona baktım “Sence yalan atacak ya da şaka yapacak bir halim var mı? Hadi ama Yaren…” elindeki krem şanti kasesini ve kek kabını alıp biraz ilerisine koydum. Ona yaklaşırken kendisini biraz geri çekse de kollarımla tezgâh arasında sıkıştırdım. Alt bedenim bir adım geri olsa da üst bedenim tamamen onun üzerine eğilmişti. Önce kulağını öptüm, kafasını kaçırmaya çalışırken boynunu hafifçe dişledim. Elimin altında titreyen bedenini hissettiğimde ellerimden birini kaldırdım, avuç içim sırtını desteklerken sıvazladım “O kadar çaresizce sana ulaşmaya çalışıyor ki ben bile üzüldüm hayatım. Neden arkadaşlarına karşı böyle kötüsün bakayım?” elleri göğsümü itmeye çalıştı, aramızdaki mesafe hiç hoşuna gitmiş gibi durmuyordu. Yüzü sinirden başka bir duyguyu barındırırken gözleri bana döndü “Bana söz vermiştin…” hafif sesi kırgın geliyordu, sözümüzü bozuyor olmak benim hoşuma gitmese de yapacak bir şeyim yoktu. Şu an için zayıf noktanı bulmam en önemli şeydi, zaten onu bulursam istediğim kadar benimle kalmanı sağlayabilirdim. Soğuk gözlerimle onu izlerken kafamı iki yana salladım. Saçlarına yükselen elim ensesini süpürdü, saç diplerini okşadı “Bu sadece bir istisna, bir kez olacak ve bir daha olmayacak.” Teminatıma güveni yoktu ama sözlerime karşı gelecek gücü de yoktu. Elleri titrese de yavaşça göğsüme baskı yapan elleri indi, biraz önce kırgın bakan gözleri şimdiyse bomboş hissettiriyordu. Bir şey demeden ellerimden kaçmadan kafasıyla hafifçe onayladı.
“Senden ricam, bu kameraları sürekli izleyecek birini bulman. Kadın olması tercihim.” belgelerin içerisinde boğuşurken Can’a yönelik söyledim. İkimiz de sabahın erken saatlerinden beri askıya alınması planlan projeyi Yağız’a nasıl devredebileceğimizin planını yapıyorduk. Kahvesinden bir yudum alan Can bana bakmaya başladı. Bakışlarının kafamı deldiği hissettiğimde ona baktım “Karın seni aldatıyor mu?” Açıkça sorduğu soru karşısında afallasam da gülmeye başladım. Bu sorunun tek bir cevabı vardı kesinlikle hayır. Ama bu durumun tersini düşünürsek, kesinlikle evet. Yaren’in iki aydır neden garip hissettirdiğini bulmama lazımdı, bir şekilde evin içerisindeki tavırlarında değişim hissediyordum. Kendimi koltuğa doğru bırakırken gülmekten gözümün kenarında biriken yaşları sildim “Dostum, sence bu cidden benim için bir problem mi?” Can sorduğu sorunun saçmalığını söylediğim cümleyle anlamış kafası karışmış halde dokümanlara baktı. Kaşları hafif çatılmış halde yeniden yüzüme baktı “O zaman evi… bir şey haline mi…” elimi kaldırıp sözünü kestim “Sen ne izliyorsun böyle? Cidden… sadece… evet bir şeyden şüpheleniyorum ama ne aldatmak ne de başka kötü bir şey hakkında şüpheleniyorum. Sadece anlaşmamızın bozulup bozulmadığından emin olmam lazım.” yavaşça kafasını sallarken kapının çalınma sesini duyduk. Girmesini söylediğimde kapı aralandı, Yağız’ın kafası ortaya çıktı. Şaşkınca bana ve odaya bakan Yağız nazik bir adımla içeri girdi. Ayağa kalkıp kardeşimin karşısına geçtiğimde birbirilerimize kısaca sarılıp belgelerin yanına sürükledim onu “Aslanım hoş geldin. Ben de seni bekliyordum.” Yağız kısaca Can’la el sıkışıp karşısına, benim yanıma oturdu. Omzundaki çantayı yere bırakırken kafası karışmış gibi masada duran evraklara bakıyordu. Gülümseyip sırtını sıvazladım “Korkma lan, yemezler seni. İstediğin bir şey var mı? Ya da aç mısın?” Yağız benim telefonu alışımı takip etti “Abi sen neyi uygun görürsen o olsun. Benim canım bir şey istemiyor. Çocuklarla atıştırdım da geldim. Beni aramanı beklemiyordum.” Kafamı iki yana sallarken hepimiz için kahve istedim.
Masada Yağız’ın yanına oturup ellerimi birleştirip sıktım “İnan abiciğim ben de bunu beklemiyordum ama… hem senin için hem de benim için böyle olması en iyisi. Neyse, sen ne zaman yurtdışına gideceksin? Amerika’ya mı gidecektin?” Can ona tableti uzatırken kafasını salladı “İlk aşama orada ama zaten biz ön elemeyi atladık, bize de sonradan haber verdiler. Büyük bir sorun olmazsa Almanya ya da Çin olacak. İkisi birbirinden bağımsız yerler olsa da yatırımcıların çoğu bu iki ülkeden. Henüz hangi ülkeye gideceğimiz belli değil.” Kısaca açıklarken tablette yazan koda bakıp ona uzattığım belgeye de baktı “Açıkçası bu proje için uzun zamandır konuşuyorduk. Şirket uzun zamandır sektörde olan bir yazılım şirketi, kendi yazılımlarında bir açıklık mevcut ve işin kötü yanı rakip firmaya kendi mühendislerinden biri geçtiğinden veri sızdırma olasılığı yüksekmiş. Bu yüzden tarafsız bir firma olarak bizden yardım istediler.” Mevcut olan şirket dış firmalara program satan bir firmaydı, program içerisinde birçok işlem yapılabildiği gibi program firmanın isteklerine bağlı olarak düzenlenip yeni şeyler eklenebiliyordu. Yağız programı biraz çalıştırıp farklı kodları denerken kafasını salladı “Anlıyorum, sanırım satış düzenlemesi kısmında hata veriyor. Aslında basit bir işlem ama net bir şekilde saldırıya açık bölüm burası. Ama abi… sadece bu kısmı geliştirmek yetmez ki?” hafif bir gülümseme verirken kafamı salladım “Biz de aynısını söyledik ve karşı şirketten eksik bulduğumuz ne varsa düzenleme kısmında bilgi verip ortak bir düzenleme talep ettiler. Tam bir birleşme olsun istemiyorlar fakat bağımsız ve bilinmeyen bir yerden de destek istiyorlar. Bunun için bana program içerisindeki hata tespitlerini yapabilir misin?” Yağız son söylediklerimle gözlerini açıp bana baktı “Abi, bu neredeyse sonsuza kadar devam eden bir iş olur. Bu bir kere hallettim bittim denecek bir şey değil ki?”
Kapının sesiyle konuşmamız bölündü. Kapı açıldığında istediğim kahveler ve Yağız için ufak bir kek geldi. Isıtılmış buharı tüten keke bakan Yağız hemen bana döndü “Yaren ablanın keki! Bunu ben yiyebilir miyim?” Browniye uzanan Yağız’a güldüm “Kokusundan mı tanıyorsun bu ne acele?” Önüne konulan kekten hızla bir çatal alan Yağız mutlulukla gülümsedi “Kokusu bile dışarıda yapılanlardan farklı, tabiki de fark ederim! Can abi, sen de denesene?” Bu kadar övgüye karşılık Can merakla bir çatal alıp tattı, şaşkınlıkla kafasını salladı “İnanılmaz, o kadar yağlı da hissettirmiyor. Vay be, bunca zamandır böyle bir güzelliği kendine mi sakladın Eymen? Kırıldım ama.” Yağız ve Can ortak kararmışçasına kafalarını sallayıp keki silip süpürürken canım sıkıldı. Kollarımı kavuşturup geriye yaslandım “Daha fazla lak lak edecekseniz çıkın odadan.” hafif çıkışım üzerine Can güldü elindeki çatalı bırakıp imalı bir şekilde konuştu “Bu da ne böyle? Karının yaptığı yemeği övüyoruz, neden huysuzluk yapıyorsun?” Kaşlarımı çatarken Yağız bir kez daha ona verdiğim notlara baktı. Kararsız bir şekilde kaşları kalktı “Abi… bu benim üstesinden gelebileceğim bir şey değil bence. Sürekli kontrole ve revizeye ihtiyaç duyan bir şey ve ben… o kadar iyi bile değilim. Ufak tefek robotik kodlama ve bazı koruma programları yazdım ama tek başıma hiç yapmadım ve bu… biraz sorumluluk isteyen bir şey.” Can da ben de ne demek istediğini biliyorduk. Lise öğrencisinin eline böylesine büyük çaplı bir görevi veriyor gibi gözükmemiz delilikti ama ben kardeşime güveniyordum. Saçlarını karıştırdım, kolumu omzuna sarıp kafamızı tokuşturdum “Aslanım, tek başına değilsin ki? Abin seninle. Bir sorun olursa tüm mesuliyeti bana ait. Sen sadece sana vereceğim işe odaklan, gerisini bana bırak. Hem, üniversiteden mezun olduktan sonra burayı sana bırakmayı düşünüyorum.” Söylediğim sözlere Can da Yağız da şaşırırken onlara baktım “Ne? Sonsuza kadar annemin şirketinde mi çalışacağım? Sana burayı devredip kendime yer açmayı-” Yağız hızla ellerini salladı. Güçlü reddi karşısında gülümsedim “Abi ben annemin şirketini asla istemiyorum. Ben başka şeyler üzerinden ilerlemek istiyorum belki de akademisyen falan olurum ama asla burada tıkılı kalmak istemiyorum.” Kafasını ısrarla iki yana sallarken benim de zincirlerimden kurtulma hayallerim yavaş yavaş soluyordu.
Hafifçe güldüm kafamı salladım “Hele bir büyü, üniversiteye git, sonrasına bakarız. Ama hala burayı sana bırakmak istiyorum, bunu unutma.” Yağız bu durumdan hiç memnun olmadığını belli etse de bir şey demedi, 45 dakika Can’ın telefonu çalana kadar görev paylaşımları ve ne zaman tam olarak başlayacağımız hakkında plan yaptık. Özür dileyip dışarı çıkan Can’ın ardından ben de kendimi koltuğa bıraktım “Abi.” Yağız’ın sesiyle ona baktım “Bunu babam istedi diye yapmıyorsun değil mi?” şüpheyle sorduğunda ona yalan söylememin bir anlamının olmadığını düşündüm “Eh, biraz babamın demesiyle biraz da kendi isteğimle yapıyorum. Babam sadece bana teklif etti, ben de değerlendirdim ve uygun buldum.” tamamı yalan olmasa da hafif süsleyerek yaptığım açıklama Yağız’ın hoşuna gitmemiş duruyordu. Kararsızca kapıya bakıp bana doğru eğildi, elini ağzına siper ederken mırıldandı “Dün babamın odasının önünden geçerken Can abinin babasıyla olan konuşmayı duydum da… şey, senin hakkındaydı.” başıma masaj yapan elim Yağız’ın sesiyle durdu. Bana bakmaya devam eden Yağız hızlı konuştu “Senin sürünmen gerektiğini, diğer projeleri dışarıdan müdahaleyle durdurmaya çalışacağını ve… sanırım Yaren ablayla bir şeyler konuşacağını falan söyledi.” ona baktığımda endişeli duruyordu. “Abi Yaren ablayla aranızda bir şey mi oldu?” Yağız’ın neyi ne kadar duyduğunu bilemediğimden bir şey söylemek istemedim. Düşüncesizce yapacağım her hamle Remzi beyin lehine olacaktı. Hafif doğruldum, Yağız’a baktım “Neden Yaren ile aramda bir şey olduğunu düşündün abicim?” Yağız sorumla biraz şaşırsa da gözlerini hafif kaçırdı “Şey… dün bize geldiğinde yüzü solgundu sanki? Emin değilim ama ne bana ne de ablama çok odağını vermiyor gibiydi. Annem de ne kadar onunla konuşsa cevapları hep kaçamaktı. Gerçi için rahat olsun ablamın ya da annemin anladığını düşünmüyorum sadece ben biraz modu düşük sandım.” Üzgün gözleri ellerine indiğinde Yağız’a baktım. O evdeki durumu Yağız dışında kimsenin fark edeceğini ben de düşünmüyordum, Yaren duygularını saklama konusunda çok yetenekli olsa da bir dâhinin gözünden kaçamazdı. Dizine vurdum “Tabiki de bir şey yok, ev işinden dolayı yorulmuştur. Herkes her zaman iyi olacak değil ya?” Yağız söylediklerimi kısa bir süre düşündü, bir şey demek ister gibi olsa da dudaklarını mühürleyip kafasını salladı. Kısa bir onay cevabından sonra Can içeri girdi.
Sonrasında biraz daha konuşsak da başka toplantılarımız daha olduğundan Yağız’ı şoförle eve gönderdim, yoğun geçen günün sonunda eve geçebildiğim için mutluydum. Bu kadar yoğun tempoda çalıştıkça Can’ın neden laf soktuğunu anlıyordum. Ne demeye birden ergenlik hallerine girip de işlerimi aksattığımı düşünsem de belirli bir yanıtta bulamadım. Sessiz geçen yolculuğumda dün Kaan’la konuşmam aklıma geldi. Telefonuma bir bakış attım, tanıştığımızdan beri ilk kez onu arayacak kişi ben olacaktım. Dün beni arayan kayıtlı olmayan numarayı çevirdim, ikinci çalmasında kısa bir cevapla açıldı “Yarın müsait misin?” Selamlaşma faslını geçip sorduğumda kısa bir sessizlik kâğıt sesleriyle bölünüp durdu “Öğleden sonra 2 gibi bir iki saatlik boşluğum var. Sorun olmazsa o saatlerde gelebilirim. Yaren’in haberi var mı?” Direksiyonda ritim tutturan parmaklarım ritim tutarken mırıldandım “Mmh… Ona dün geleceğinden bahsettim. Sana evin konumunu atacağım, güvenliğe de senin hakkında bilgi vereceğim. İsmini versen yeter.” Kuru bir teşekkürün ardından telefonu kapattı. Yoğun programı olan biri olduğunu biliyordum, en erken tarihi söyleyerek onu zor durumda bırakmak istemiştim ama belli ki Yaren onun için çok daha önemli. Kafamdaki düşünceler beni boğarken eve vardım. Güvenliğe yarın gelecek kişi hakkında bilgi verdim, herhangi bir sorun olursa bana bile söylemeden polisle de iletişime geçmelerini ilettim. Baş ağrım geçmek bilmiyordu, evin şifresini tuşlayıp içeri girdim. Evimizin her daim taze bir havası vardı, bunu bilerek mi böyle yapıyordu yoksa bilinçsizce miydi bilmesem de evin kokusu baş ağrımı her zaman hafifletmişti. Çantamı kapının kenarına bırakırken koridorun sonunda Yaren’i gördüm. Önlüğü ile beni izliyordu, ayakkabılarımı dolaba yerleştirirken ona baktım. Garip bir dejavu hissi aklımı karıncalandırmıştı “Hayırdır? Bir şey mi söylemek istiyorsun?” kafasını iki yana sallarken konuştu “Yorgun olabileceğini düşündüm istersen önce duş al, sana yemekleri ısıtacağım.”
Sözleriyle omuzlarımdaki ağırlığı hissettim. Elimde duran ceketi almak için ellerini uzattığında ona soru soran gözlerle bakmıştım. Çok üzerinde düşünmedim, ceketimi ona verirken gözlerindeki hafif mutluluk parıltısını gördüm. Çocuk gibi etrafta koşuşturmaya başladığında gülümseyip banyoya girdim. Hızlı sıcak duş omuzlarımdaki ağırlığı hafifletmişti. Saçlarımı kurutmadan kafamdaki havluyla çıktığımda önlüğünü katlayan Yaren bana baktı. Saçlarımı havluyla havalandırırken iki kişilik sofraya baktım. Hevesle masanın başında beklemesi tatlı durmuştu gözümde “Beni mi bekledin? Neden yemedin yemeğini, sana saat kaçta geleceğimi söylememiştim.” Sandalyeyi çekip oturdum, hemen karşıma otururken omuzlarını silkti “Ne zaman geleceğini söylemedin ama sonuç olarak bugün gelecektin. Ne olur ne olmaz seni beklemek istedim.” Ağzına ufak bir ekmek atarken mırıldandı. Şaşırsam da bir şey demedim, hazırladığı lezzetli yemeklere yumuldum. Her zaman Yaren’in yemeklerini beğenmiştim, her daim damak zevkime göre nasıl yemek yapabildiğini merak ediyordum “Bugün yeğenin buraya geldi, seni göremeden gittiği için mutsuzdu.” Mert’in adı geçince ağzımdaki lokmayı yutup başımı salladım “Sanırım gönlünü almam gerekecek. Ablam neden Mert’i sana bıraktı?” Kreşe giden çocuğu birdenbire Yaren’e neden bıraktıklarını merak edip sordum. Yemek tabağıma salatanın sossuz yerini benim için dökerken gülümsedi “Haftanın 2-3 günü Mert’i bana bırakıyor. Bazı sosyal aktiviteleri uzun sürdüğünden kreşten bana geliyor.” İlk kez duyduğum bilgiyle ona baktım “Peki neden benim henüz haberim oluyor?” Çatalımı bırakırken ona baktım, Yaren gözlerini kaçırdı. Bir şey demek istedi ama ağzını açamadı. Israrlı bakışımın ardından ağzı çözüldü “Evin içerisindeki ufak tefek olayları sana anlatmama gerek olmadığını söylemiştin. Zaten bunu sana Asu’nun sivil toplum çalışmaları yoğunlaştığı vakit söylemiştim; 3 ay oluyor.” sessiz cevabı bıçak olup bana yara verdiğinde iç çektim. Onu hiç dinlemediğim için bir şeyleri bana söylememe kararı almış gibi duruyordu. Kollarımı kavuşturdum ona baktım “Peki, benim bilmem gereken başka bir şey var mı?” Yaren sözlerimle ağzına attığı yemeği çiğnemeyi yavaşlattı. Gözleri bana değdiğinde irkildi kafasını iki yana salladı “Sadece… arada bir Asu’ya bir konuda yardım ediyorum. Ama yemin ederim evden dışarı çıkmıyorum, hep o geliyor.” Kendisini telaşla açıklarken yalan söylüyormuş gibi hissediyordum.
Ona olan güvenim hiç yoktu, hiçbir zaman olmamıştı. Sadece anlaşmaya güvendiğim için bazı şeyleri sorgulamıyordum. Kalan yemeği yiyecek gücü kendimde bulamadım, sandalyeyi sertçe itip kalktım. Kendime ait olan tabakları alıp lavabonun içerisine gürültüyle bıraktım. Telaşla beni izleyen Yaren masadan kalkan beni izlerken o da ayaklandı “Yemeği beğenmedin mi?” küçük bir çocuk gibi mırıldandığında ona baktım, bir şey söylemeden odanın ortasındaki koltuğa yerleştim. Tümden kesilen iştahım Yaren’in sorusuyla boğazımda yumru oldu kaldı. Uzanırken telefonumla ilgilendim, arka planda tabakların tıkırtısı ve suyun sesi kısa bir süre için sürdü. Neye sinirlendiğimden pek emin olmasam da sinirli hissediyordum hala. Kapandığını fark etmediğim su sesini Yaren’in temkinli bir şekilde saçlarıma dokunmasıyla fark ettim. Ellerinin dokunuşundan kaçınırken ona baktım, ellerindeki havluyu saçlarıma yaklaştırmaya çalıştı “Eğer böyle durursan hasta olursun… saçlarını kurutmak istemiştim.” Üzgün bir tona söylediğinde iki üç saniye birbirimize baktık. Bir şey söylemeden kafamı yeniden yastığa yasladım, Yaren hevesle yarıda kalan işine devam etti. Saçlarımın nazikçe okşanması sinirimi yavaşça yatıştırdı, telefonu kapatıp kendimi tamamen onun ellerine bıraktım. Gözlerimi yumup bana hizmet etmesinin tadını çıkardım. Kuruyan saçlarımdan sonra nazikçe parmakları boyun çevreme indi, gergin kaslarımı hisseden parmaklar bildiği gibi hızla işine koyuldu. Hafif baskı kaslarımın çığlık atmasını sağlarken tatlı bir uyuşuklukla rahatlamamı sağladı. Bir süre süren masaj Yaren’in başıma yaptığı masajla son bulmuştu. Uyuşmuş bedenimi kaldıracak gücüm yoktu, uykulu gözlerimi araladığımda Yaren’in yumuşak bakışlarıyla karşılaştım. Eğildi, alnımı ve göz kapağımı öperken saçlarımı sevdi “Biraz uyu, seni yatağı hazırladıktan sonra uyandırırım.” Sesi bir ninni gibi kulağıma geldiğinde birden kendimi daha fazla uykulu hissettim. Karanlığa çekilirken yanımdaki tıkırtılar uzaklaştı.
Gözlerimi araladığımda salonun tavanı beni karşıladı. Üzerimde hafif bir ağırlık hissettim, ayılmak adına gözlerimi ovalarken aşağı baktım. Elime sıkıca sarılmış Yaren yerde başımda uyuyordu. Tüm gece bu halde mi uyuduğunu merak ettim, hafifçe doğrulurken yanağına dokundum. Soğuk yanağı gereksiz bir vicdan azabı çekmeme sebep oldu, doğruldum yattığım yere Yaren’i yatırıp benim üzerimi örttüğü ince battaniyeyi onun üzerine serdim. Üstüne çektiğim battaniyeyi açılan gözleriyle önce takip etti sonrasında ufak bir iç çekip battaniyenin içine gömüldü, uykusuna devam etti. Yanında oturup ona baktığımda neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalıştım. Beni zaten uyandıracağını söylemişti, uyanmadıysam bile üzerimi örttükten sonra yatağa geçebilirdi. Kafam karışık halde ayaklandım, lavaboda işlerimi hallettikten sonra giyindim. Saatimi ve ceketimi düzeltirken mutfak masasının üzerinde duran küçük yemek kabı ve not gözüme ilişti ‘Akşam çok bir şey yemedin, sabah uyandığında aç olabilirsin. Senin için ufak bir kahvaltı hazırladım, lütfen yanına al.’ Nota ve kaba baktıktan sonra koltuğun üzerinden gözüken battaniyeye baktım. Benim için bu kadar uğraşması rahatsız hissettirmişti. Karşılığının ne olduğunu bilemediğim iyiliği kabul etmedim, hiç görmemişim gibi yaptım. Arabaya bindiğimde Kaan’dan mesaj geldi ‘İşim daha erken bitecek gibi daha erken gidebilir miyim?’ Uzun süre Yaren ile tek kalmalarının hissiyatı hiç içime sinmedi fakat bir şey demedim, ufak bir onay mesajı yazıp konumu attım.
Öğle vaktine kadar aklım sürekli Yaren’deydi. Acaba uyanmış mıydı, Kaan ne kadar erken gitmekten bahsetmişti ya da ne konuşacaklardı merakı işe olan motivasyonumu yerle bir etmişti. Sonunda herkesin oh be diyerek araya girmesini fırsat bilerek odama çekildim. Önceki gibi rahatsız edilmemek adına kapımı kilitleyip panjurları kapattım. Midemdeki yumru o kamerayı izlemediğim sürece geçmeyecekti belliydi. Kolumdaki saate baktığımda saat 12.45 olduğunu fark ettim. Bu saatte gelmiş olamaz ya? Kendimi gelmemiş olmasına ikna ederken kulaklığımın tekini kulağıma taktım, tableti açtım. Önce küçük karelere bölünen ekrana baktım sonrasında ise aradığım kamerayı gördüm. Mutfakta sırtı masaya dönük Yaren ve onu izleyen Kaan’ı görünce içimde bir ürperti yükseldi. Yaren’in yavaş hareketlerine kıyasla Kaan çevresine dikkatlice bakıyordu. Eve yeni girdiği belliydi, önce salonu gözleri taradı sonra salonun koridorunda duran odalara uzaktan baktı. Daha sonra Yaren’in sırtına dönen yüzünde gördüğüm mutlu ifadesi beni sinir etti.
“Görüşmeyeli… nasılsın?” Kaan temkinli bir şekilde konuştuğunda Yaren cevap vermedi, bu yükseklikteki sesi onun duyabileceğini düşünüyordum fakat geri dönük hiçbir kelime bile söylememesi beni şaşırttı. Kaan ellerini sıkıp açarken bir kez daha seslendi “Yaren? Benimle konuşmayacak mısın?” çaresiz çıkan sesine sonunda Yaren’den bir tepki gelmişti. Elindeki uğraşını bir kenara bıraktı, önünde asılı olan havluyla elini kurularken Kaan’a döndü “Neden ısrarla görmek istiyorsun beni? 3 sene önce beni bulmamanı çok açık bir şekilde söyledim diye hatırlıyorum.” Kaan Yaren’in çıkışıyla omuzlarını çökertti, umutsuzca ona bakarken mırıldandı “Nasıl bırakayım ki seni? Sen… Yaren bak, lütfen bir dakika karşıma otur.” Kaan ayaklandığında eşimin ilk kez büyük bir tepki verdiğini gördüm. Yaren’in Kaan’a bakıp bağırmasını asla beklemiyordum. Kulaklığımdan çıkan sese benim kadar şaşıran Kaan bir adım geri attı. Eli havada Yaren’e bakarken yüzü ağlayacak gibiydi, Yaren ellerini arkasında kalan tezgâha dayadı “Bir adım daha atarsan seni polise şikâyet ederim. Bana… bana yaklaşma ben, iyiyim. Ben iyiyim artık, lütfen beni arama ben… benim yapmam gereken şeyler var.”
Ani gelişen durum karşısında Kaan daha fazla yerinde duramadı, nefes almakta güçlük çeken Yaren’i göğsüne sararken nefes almasını söylüyordu, gözyaşları gözünden akarken bile Yaren Kaan’dan uzaklaşmaya çalıştı fakat gücünün bittiğini kameradan bile fark edebiliyordum “Tamam, Yaren dur… tamam özür dilerim, iyi olduğundan emin olmak istemiştim… kendine zarar vereceksin lütfen yapma, özür dilerim.” bileklerinden tuttu özürler dilerken kendisiyle beraber odanın ortasında duran koltukların önüne getirdi. Yaren koltuğa oturduğunda diz çöküp alnını Yaren’in dizlerine dayadı. Ağlama sesine eşlik eden özürler çok farklı hissettirdi, Yaren’i çok uzun zaman olmasa da 4 senedir tanıyordum hiçbir zaman ağladığına ya da bağırdığına şahit olmamıştım. Garip bir şekilde o ayrıcalığa erişen Kaan’ı kıskanırken buldum kendimi “Lütfen böyle yapma, tedavini yarım bırakamazsın. Bak o piç eğer buna karşıysa-”
“O hiçbir şey bilmiyor ve sen de bilmiyorsun, sakın! Sakın, Eymen’e hiçbir şey anlatmayacaksın. Bu beni son görüşün olur, bir daha asla beni ne görebilirsin ne de duyabilirsin.” hızla kafasını salladı Kaan, güvence verircesine benden ne kadar nefret ettiğini, ölse bile benimle iş birliği yapmayacağını anlatsa da Yaren elini tutan eli itti, gözündeki yaşları silerken mırıldandı “Eğer… en başında bana güvenseydin, buraya gelmezdin. Kendini yorma, görüşmeyeceğiz zaten bir daha.” Kaan ona inanamaz gözlerle baktı “Sen… ciddi değilsin, değil mi?” kısa sessizlikte Kaan onun yüzüne baktı, kaşları çatılırken kafasını salladı
“Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın… yapmayacaksın de Yaren. Bana adam gibi cevap vermezsen şimdi-”
“Yapmayacağım.”
Umursamazca cevap verdi Yaren. Sırtından yüzünü göremesem de sesindeki soğukluk inanılmazdı. Şu an gördüğüm Yaren tanıdığım Yaren değildi. Kaan’a olan tavrından sonra kafam karışmıştı, Kaan ile bir olup bana bir oyun yapmıyorlar mıydı? Kanlı bıçaklı gibi durmalarına anlam veremiyordum. Yaren’e ne sorsa ters cevap alan Kaan konuşmanın ilerlemediğini fark edince sessizliğini korudu. İnatla dışarıya bakan Yaren’e bakan Kaan iç çekti “Ben sadece seni merak ettim, tedavini bile tamamlamadan apar topar hastaneyi bıraktın. Hepimiz senin daha iyi yerlere geleceğini düşünüyorduk. Hadi diyelim ki hastane sana uzak, neden buraya yakın bir klinikte çalışmıyorsun? Ya da kendine bir muayenehane açsana? Sana iyi gelir.”
Konuşma şeklini değiştiren Kaan Yaren’in ilgisini çekmeye çalıştı. Ellerini sıktı, parmaklarıyla oynarken kafasını eğdi, Yaren’e baktı “İşi sevdiğini biliyorum, burada tek başına kalmak asla senlik değil Yaren. Ve eminim ki Eymen bu konuda asla seni kısıtlamaz. Seni iş yaparken izlemek en keyifli an.” Bu kısımda Kaan’a birden hak verirken buldum kendimi. Çocuklarla ilgilenen, yüzünde gülücükler eksik olmayan Yaren… birden gözümde canlanan anıyla dondum. Yaren en son ne zaman gerçekten gülümsemişti? “Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum. Eğer konuşman bittiyse gider misin? Akşam yemeği hazırlayıp biraz uyuyacağım, dün gece uyanık kaldığım için yorgunum.” Ayaklanan Yaren’e bakan Kaan endişeyle sordu “Hala insomnia mı var? Bak, gel bir kan testi yaptıralım. Belki-”
“Kaan, yeter. Git.” net cevabından sonra Kaan’ın yüzü düştü. Yaren’in sırtına bakarken diyecek bir şey bulamadı elleri yanında yumruk halindeydi “Ona… benden daha çok güveniyorsun.” Sitemli sözlerle Kaan çevresine baktı “Ben de sana yardım edebilirdim. Neden beni seçmedin? O takıntılı piç sana izin vermiyor diye kimseyle görüşmüyorsun!” Bağırdığı sırada Yaren ona döndü, yüzü buz gibi sakinlikteydi “Ben, kendime bile güvenmiyorum Kaan. Artık bittiyse, gider misin?” Konuşmaya alan bırakmayan sözler ağzından çıktıktan sonra Kaan darmaduman görünüyordu. Yaren’in mutfakta bir şeyler kestiğini görünce dudakları kıpırdadı, fısıltı olduğundan bıçağın kesme sesinde kaybolan kelimelerle Kaan kafasını hafif kaldırdı. Birden kameraya gözü çarptı.
Kadrajın arkasında, gözlerimizin kesiştiğini hissettim anlık olarak göğsüm sıkıştı. Kaan’ın kamerayı fark ettiğinden yüzde yüz emindim, ağzı şokla açılırken birden yüzünde buz gibi bir bakış oldu. Dudakları mühürlenirken kafasını salladı “En azından bir kez sarılsak ya?” çaresiz isteği odada yankılandığında birden dondum. Şimdiye kadar Kaan’ın Yaren’e âşık olduğunu biliyordum, asla açılmamıştı ama bir anda böyle bir istekte bulunması sanki kulağa yarım kalan aşkını itiraf etmesi gibi hissettirdi. İçten içe sarılmamasını diledim, Yaren’in hiç kimseyle fiziksel temasa geçmeyi sevmediğini biliyordum ama ya Kaan istisnaysa? Telaş beni bir ateş gibi yaktı, elim telefona gitti. Yaren’i aramak istedim ama bunu yapamazdım Bunu istiyor, eğer şimdi ararsam kameranın varlığından emin olacak. Bunu Yaren’e söyleyebilir. Kararsızca havada kalan elim çaresizce Yaren’i izleyen gözlerimle Yaren’in kapıya yöneldiğini gördüm. Açıkça git demenin başka yolu değildi. Kaan boynu önde ilerledi, kapının eşiğinde yan yana durdular. Bir an sonra Kaan Yaren’i kendine çekip sıkıca sarıldı. Elleri havada kalan Yaren başta şaşırmış dursa da bir şey demedi, omzuna dayanan Kaan’ı daha fazla görmezden gelemeden sıkıca sarıldı. İlk kez Yaren’in sesi titredi “Her şey için özür dilerim Kaan. Çok özür dilerim.”
Y/N: Herkese merhabalar~ Ben Monialis :3 Umarım hikayeden keyif alıyorsunuzdur. Açıkçası ben hem keyifle yazıyorum hem de yazdığım karakterlerime söve söve sinirden bayılma noktasına geliyorum hehehe 😀 Bir de buraya yazar notu bırakmamdaki sebep; eğer bir aksilik olmazsa her hafta salı günü bölüm atmaya çalışacağım. Lütfen Yaren’imi çokça sevin! Eymen konusunda çok emin olamasam da ona da kızmayın çok olur mu :’) Şimdiden yorumlarınızı dört gözle bekliyor olacağım. Okuduğunuz için teşekkür ederiim!