Confesser - Bölüm 2
Yere saçılmış resimlere bakarken babamın sinirli nefes sesleri kalbimin gürültü sesiyle senkronize olmuş haldeydi. Bu, sadece bir şeyler anlatmaya benzemiyordu. Rahmi bey için eşin aldatılması dünyada yapılan en büyük günahlardan biriydi ve ben ayan beyan bunu yapmış, onun gözünün içine sokmuş bulundum. Sinirini yatıştırmaya çalışırmış gibi nefesi düzenlemeye çalışsa da gözü bana her değdiğinde sinirleri yeniden fırlıyordu. Kısa bir göz yumma seansından sonra tane tane konuştu “Seni, evlenmeden önce uyardığımdan eminim. Yaren gibi akıllı ve sessiz bir kızla evlenmek istediğini söylediğinde niyetinin ne olduğunu anlamayacağımı mı sanmıştın? Sen bu yolları yeni geçerken ben buraları ikinciye dönüyorum! Derhal bana söyle, kim bunlar? Ve Yaren’in haberi var mı bu.. bu pisliklerinden?” Dudaklarımı mühürlenmiş gibi bastırıp açtığımda öfkesini gözlerinde gördüm. Ne açıklama yaparsam yapayım, asla bu açıklama onu memnun etmeyecekti bunu ben de o da biliyordu. Kaşlarım bir kez daha çatılırken çaresizce mırıldandım.
“Yaren’in bildiğini.. düşünmüyorum. Ve.. şey.. tanımıyorum hiçbirini.” Sözümün bitmesiyle kafamın yanına bir küllük uçmuştu. Bana isabet ettirmediğini bilsem de korku dolu gözlerle babama baktım, burnundan dumanlar çıktığına yemin edebilirim. Çalışma masasının önünde duran deri sandalyeye kendisini atıp derince soluklandı, şakaklarına parmaklarıyla baskı yaptı. Çatık kaşları gelecek sözlerin çokta iyi olmadığının habercisiydi. Gözlüklerini boynundaki ipe serbest bırakırken iç çekti “Bir de kızın haberi olduğunu söyleseydin sanırım buradan cesedini çıkartırdım, elbette bu ahlaksızlığını kimsenin bilmemesi en iyisi ama gel gör ki en yakın arkadaşı bundan haberdar. Nasıl saklamayı planlıyorsun bilmiyorum ve bu konuda sana asla yardımcı olmayacağım ama şunu fark ettim ki.. bu bir senede asla adam olamamışsın.” Bana ve yerdeki resimlere mide bulandırıcı bir şeymiş gibi baktıktan sonra gözleri benim gözlerimi hapsetti “Sana 3 ay süre, eğer bana doğru düzgün bir adam olduğunu kanıtlamazsan seni komple evlatlıktan red edeceğim. Sadece işine odaklandığın yalanını yemeyeceğimden de emin olabilirsin, seni nasıl iki aydır takip ediyorsam gelecek 3 ay da bu şekilde takip edeceğim. Annen bana karşı çıksa bile o şirkette senin gibi bir iti barındırmayacağım.”
Sözler ok olup beynime saplanıyormuş gibi hissetmiştim, şimdiye kadar yaptığım çabaladığım her şey tek günde sallantıya girmişti. Babamın sert sözleri stresten midemin bulanmasına sebep olurken başımı eğdim, bunun suçlusu ben olsam dahi kendime toz konduramıyor bundan sonra Yaren ve o piçe çektireceklerim hakkında düşünüyordum. Sessizliğimi mutlak kabul olarak alan babam ayağa kalktı, yanımdan geçerken bana bir kez daha baktı “O kızcağıza bir şey yapmayı düşünüyorsan.. elinden geleni ardına koyma, bak bakalım sana dünyanın kaç bucak olduğunu nasıl gösteriyorum. Piç, kalkmış bir de karşımda utanmazca sırıtıp yemek yiyorsun. Daha fazla görünme gözüme eve siktir ol git.” Kapıyı açıp dışarı çıkmıştı, arkamda kalan adım sesleri başımın uğuldamasına sebep olurken yere saçılan resimlere eğildim. Her bir resim iki aydır oynaştığım kadınlar, sabahladığım otel odalarından resimlerdi. Rahatsız bir şekilde resimleri karton dosya içerisine koydum, titizlikle katlayıp iç cebime soktum. Arkamı döndüğümde kapıda bana bakan Yaren’i gördüm. Yüzüne bakmak bile istemediğimden sinirle gözlerimi kapatıp yanından geçtim. Sessizce hızlı adımlara senkronize bir şekilde arkamdan beni takip etti, dış kapıya varana kadar bir şey söylemeden çalışanlara kendisini iyi hissetmediğini bahane ederek özürler dileyip herkesten de özür dilediğini söyledi. Kapıyı açıp dışarı çıktığımızda dış merdivenlerin başında kolumdan yakaladı.
Önce beni tutan ele sonra utanmazca arkamdan koşan Yaren’e baktım. Yüzü gerçekten de hasta olmuş gibi solmuş nefes nefese duruyordu. Bu hallerinin de ev halkını kandırmak adına yaptığı bir şey mi yoksa ciddi bir şeyi mi vardı emin değildim, umursamadım da. Tutuşundan ufak bir silkelenmeyle kurtuldum, evin önüne getirilen araca yöneldim. Valenin uzattığı anahtarı hırsla alıp arabaya bindiğimde ön yolcu kapısının açıldığını gördüm. Yaren kapıyı açan valeye ufak bir teşekkür edip binerken arkasındaki büyük camdan bizi izleyen babamın yüzünü gördüm. Elimin altındaki direksiyonu sinirle sıktım, bu lanet evde hala bir değerimin olmamasını yanımda oturan kadına yükledim. Kapı kapandığı gibi hızla arabayı ana yola sürdüm. Sessizlik içerisinde karanlık ormanın içerisinde ilerledik. Ağzını açmayan çok sevgili eşime bakmadan sordum “Biliyor muydun?” Sesimle irkilen Yaren bana doğru baktı, bakışlarından rahatsız olup yüzümü ekşittim. Yoldan birkaç saniye gözlerimi ayırıp yüzüne baktım “Sana bilip bilmediğini soruyorum Yaren! Şu an sağırmışsın gibi davranmalarını çekemeyeceğim.” ani yüksek sesim onun bir kez daha irkilmesine sebep oldu, emniyet kemerini sıkıca tutarken kafasını hızla iki yana savurdu. Dün bana ukalalık yapan kızdan eser kalmamış, ilk tanıştığımız haline dönmüştü. Kısa sessizlikten sonra ağzını açtı “Annen benim ağzımı arar gibi oldu, bir şeylerin yanlış olduğunu fark edince salağa yattım ama neler olduğunu bilmiyorum yemin ederim.” hızla açıklaması ona olan inancımı sarsıyordu. Evden asla çıkmıyor olamazdı, telefonda kimseyle görüşmüyor olamazdı. Dişlerimi sıkmak yetmeyince elimin altındaki direksiyona vurdum. Bir kez daha sıçrayan Yaren kapıya daha da sindi “Bana verdiğin sözleri tutmuyorsun canım. Benden seni takıntılı bir kocaymış gibi eve kilitleyip kimseyle görüşmemeni sağlamamı istedin ama çok sevgili arkadaşınla görüşüyorsun değil mi? İnkar etme Yaren, bunu sen ve o piç planladı değil mi!” Bir kez daha sesim yükseldiğinde Yaren yüzünü cam tarafına çevirip gözlerini yumdu. Titreyen bedeninin farkında olsam da öfkem geçmek bilmiyordu, benimle dalga geçer gibi oynadıklarını düşündükçe kanım kaynıyordu “Yemin ederim kimseyle görüşmüyorum, apartmanda kamera var istediğin kadar bakabilirsin. Markete bile iki haftada bir gidiyorum.. telefon numaramı da seninle evlendiğim gün değiştirdim. Yemin ederim.. yalan söylemiyorum..”
Korku dolu sesiyle açıklama yapmaya çalışırken dediklerini dinlemek beni daha da sinirlendirdi. Ana caddeye çıkmadan önceki ara caddede aniden fren yaptım. Ani frenle arkada duran araç uzun bir korna yapıp yanımdan geçtiğinde kafamı direksiyona yasladım, gözlerimi yumdum. Yaren’in hiçbir suçu olmadığını ve cidden telefon numarasını değiştirip evden çıkmadığını apartmandaki güvenlikten aldığım rapordan biliyordum. Yine de içimdeki şüphe tohumu ölme bilmiyordu. Karanlık ara sokakta yanımızdan geçen birkaç araç dışında dörtlülerin ritmik sesini duyuyordum ‘Eğer bu sefer babamı ikna edemezsem elimdeki her şeyi kaybedeceğim.. ne yapmam lazım..’ kaşlarım umutsuzlukla çatılırken omzuma nazikçe dokunan elle kafamı hızla yana çevirdim. Ani hareketim Yaren’i ürkütse de elini çekmedi “Be-benim yapmamı istediğin bir şey varsa.. yapayım. Olay ne anlayamadım ama yardımcı ola-”
“Evet yardımcı olacağın iki şey var, biri o Kaan denen piçe bizim hayatımıza burnunu sokmaması gerektiğini anlatmak ikincisi de iki aydır seni aldatıyor oluşumu bilmiyormuş gibi davranıp anneme ve babama bizim iyi anlaşan karı-koca olduğumuzu ikna etmen. Sana verdiğim sözleri ben tutuyor olsam da senin aynısını yaptığın pek söylenemez.” Aklımdakileri direkt yüzüne vurduğumda inanamaz gözlerle bana baktı. Eli havada, gözleri şokla açılırken en çok neye şaşırdığını merak ettim. Titreyen göz bebekleri gözlerim arasında mekik dokurken havada kalan eli yavaşça benden uzaklaştı, dudakları bir aralandı bir kapandı bir şey söyleyemeyeceğinden emin olunca sımsıkı kapattığı dudaklarıyla sessizlik yemini etmiş gibi bana baktı. Kafasını usulca sallayıp beni onayladığında içimdekilerin bir kısmını ona kusmuş olmak beni rahatlatmıştı. Dağılmış saçlarımı geriye doğru taradım, dörtlüleri kapatıp aracı ana yola kırdım. İki dakika önce bağıran adam ben değilmişim gibi rahatça koltuğa kendimi bıraktım “Bundan sonra babamı nasıl ikna edersin bilemiyorum ama orası artık sende. Her gün eve geleceğim için bana olan hizmetini dört gözle bekliyor olacağım. Eve gelmediğim için bana dargınmışsın gibi duruyor, için rahat olsun. Üç ay evden çıkmayıp seni sevgiye boğan eşin olacağım.” Sözlerimle donan Yaren bana baktı, bakışlarının ne anlama geldiğini pek anlayamadım ama sessizliğini korudu. Eve dönüş yolu ilk yola çıkışımıza göre daha sessiz geçmişti, havada kalan ağırlık ikimizi de rahatsız etse de ben ona göre daha rahattım. Kafamı dolduran düşünceler telefonumun titreşimiyle duraksadı, elimi ceketimin cebime attım telefonu çıkarırken babamın odasından yanıma aldığım dosya da düştü. Kucağımda hafif açılmış karton dosyaya bakıp bir kez daha sinirlendim, kucağımdakileri arabanın arka koltuğuna sinirle fırlattım telefonu açtım “Ne var?” karşı taraf benim agresif sesimle ilk başta cevap veremedi, boğazını temizleyen ses mırıldandı “Dostum ne oldu? Babanların evinden çıktın mı?” Can sessizce sorduğunda alayla kahkaha attım “Sence? Önemli değilse kapat Can. Şu an senin dırdırını dinleyecek halim yok.” Sıkıntılı bir şekilde iç çeken Can kapatmamam için beni tembihlerken kapı kapanma sesi duydum. Evin yoluna girdiğimde Can’ın mırıltısını telefon ahizesinden duydum “Baban… senin içinde olduğun tüm projelerden muaf olman için başka birinin proje başına geçmesini emretmiş. Benim babalığı kârlı olanlar için ikna ettim ama en az 3 proje elimizden kesin alınacak gibi duruyor. Allah aşkına neler oluyor? Burada beni öldürecek gibi davranıyorlar.” daha kötü ne olabilir diye düşünürken daha kötüsünü gün içinde yaşayınca sabrının sınandığını anlıyor insan. Bu gidişle peygamber sabrına sahip olduğum için kendimi tebrik edecek noktaya geleceğim. İç çektim telefonu kapatıp otoparka döndüm. Evin olduğu katı temsil eden numaraları görünce hızla park ettim. Arabayı durdurduğumda hala sessizce parmaklarına bakan Yaren’e baktım, hiçbir günahı olmayan benden hiçbir şey istemeyen ve hayatımın düzeleceğini düşünerek hayatıma aldığım küçük bir parazit gibi duruyordu “İnmeyi düşünmüyor musun?” kaşlarım havalanıp sorduğumda Yaren bana bakmadan ufak bir telaşla emniyet kemerini çözüp araçtan indi. Hızlı adımlarla otoparkın kapısına ilerlerken Can’ı aradım. İkinci çalışta açılan telefonun ucundan Can’ın sesini duydum “Babam sadece eve gitmediğimi değil yediğim tüm bokları öğrenmiş. Çok şükür ki zimmet dosyamız eksik yoksa şimdiye senide beni de kurşuna dizmiş olurlardı. Haah… babanla hangi projeler hakkında konuştunuz?”
Can çaresizce 8 projeden sadece 4’ünü kurtarabildiğini açıklarken arkasında bir kapı sesi duyuldu, kısa süreli sessizlikten sonra fısıldadı “..son üçüne kesinlikle seni yaklaştırmayacaklarını söyledi benim babalık, ilk dördüne artık çoktan başladığımız için elimizden alamayacakları kadar ilerledik. Sadece biri için hep beraber oturup konuşmamız gerekecek, S şirketiyle olan güvenlik altyapı yazılımını sendense kardeşim Yağız’a devretmek istediklerini söyledi. Sanırım az da olsa şirket işleyişini ona da tanıtmak istedikleri için bunu söylediler. Yağız sana bugün bir şey anlattı mı?” Yağız’ı düşündüğümde tüm gün yorgun görünüyordu, kardeşlerimle aram çok iyi olmasa da kötü de değildi. Aile içerisinde bir şey olduğu zaman birbirimize anlatır bildirirdik “Haberi yok sanırım, ben onu gördüğümde okuldan yeni gelmişti aşırı yorgun duruyordu. Onun bu ay yurtdışındaki bir yazılım festivaline projesi vardı yanlış hatırlamıyorsam.” beynim düşüncelerle patlarken Can kısa bir süre sessiz kaldı, ikimiz de derin düşüncelere daldığımız sırada kendi kendime konuşurcasına fısıldadım “Acaba.. bu projeyi Yağız’a mı emanet etsem.. şu an için babamın öfkesi gözle görülür derecede şiddetli, Yağız’a bırakmış gibi davranabiliriz ama arka planda destek oluruz. Hem o da bir şeyler öğrenmiş olur.” bu durum iki taraf için de kazan kazan olacaktı, durumu kendi içimde tartıp biçerken Can düşüncelerimi böldü “Sen ve başkan böyle bir olaya destek verse de karşı şirket böylesine önemli bir işi daha 17 yaşındaki çocuğun eline bırakır mı? Direkt başka bir firmaya devredelim. Yağız bunun altından kalkamaz, bizim hali hazırda devam eden dört projemiz de var. Yıl sonuna kadar bizi yeteri kadar oyalar.” ben de böyle olsun isterdim ama bunu gözümün önüne attığına göre Yağız’ı da şirket içerisine çekmeyi planlıyordu babam. Böyle bir fırsatı kendisiyle beraber benim de desteklememi istediği âşikardı ama bugün yaşananları da düşününce çok emin olamıyordum. Yüzümü sertçe ovdum “Yarın.. yarın işe geldiğimde bizden istenenlere göre yorum yapacağım. Şimdilik bu kadar yeter, teşekkürler dostum sen de bu saate kadar yoruldun.” Can bir şey olmadığını söyleyip bir kez daha bana güçlü olmamı söyleyip telefonu kapattı. Karanlık ekrandan yansıyan kendi yüzüme baktım, her zaman uçkuru davranmış biriydim ama bu iki aydır cidden dozu aşmıştım. Şimdiye kadar evde de rahatça vakit geçirebiliyordum, Yaren de benim isteklerimi reddetmeyip her türlü ihtiyacımı karşılıyordu ama iki aydır değişen ne olmuştu ki? Sırf babam bana fırça attı diye bunu düşünmek istemedim, kafamdaki düşünceleri dağıttım arabadan indim. Ağır ağır otoparkı geçip bina içerisine girdim, çağırdığım asansörün gelmesini beklerken telefonumun ekranında yabancı bir numara belirdi. İki aydır konuştuğum kadınların telefon numaralarına benzemiyordu, ısrarla elimde titreyen telefonu yanıtlamama kararı alıp asansöre adımımı attım. Hızla değişen sayılara bakarken bir kez daha telefonum çaldı. Asansörün açılış sesini duyduğumda telefonu cebimden çıkardım ekrana baktım. Yine aynı numarayı görünce sinirlendim, asansörden inip eve doğru adımlarken gelen aramayı yanıtladım.
“Alo?” Sert bir şekilde açtığım telefonun karşısından ilk başta ses gelmedi, bir kez daha seslendiğimde olayların başrolünün sesini duyabildim “Sanırım bu sefer pek istediğin gibi gitmedi? Bu ne öfke?” Konuşmasında duyduğum kibirli gülüş karşısında dişlerimi sıktım, benim numarama nereden ulaştığını az çok tahmin edebiliyordum ama beni aramasına da gerek yoktu “Özel hayatıma burnunu sokacak kadar ileri gittiğine göre ya benden cidden nefret ediyorsun ya da unutamadığın biri var doktor bey. Sapık olma ihtimaliniz ne kadar?” Alayla sorduğum soruya karşılık gülen Kaan rahat bir şekilde konuştu “Ben sapık değilim ama sen kesinlikle şerefsiz birisin. Kim evinden arkadaşları çağırsa da çıkmayan eşini ayan beyan aldatır ki? Gerçekten eşine düşkün müsün yoksa birilerinin hapsetmek gibi bir hobin mi var?” Hafif sinirli çıkan sese karşılık bu sefer ben güldüm, demek Yaren doğru söylüyordu. Bu piç Yaren dışarı çıkmıyor diye kendince intikam peşindeydi. Derin bir nefes aldım, kapının şifresini girip kapıyı açtım. Kapının önünde dikilmiş beni bekleyen Yaren’e bakıp güldüm “Benim çok sevgili eşim bana o kadar sadık ve dürüst ki bazen ben bile şaşırıyorum doktor bey.. ne yapsak bilemedim. Eşimin sizinle iletişime geçmeme sebebini bende bilmiyorum hazır aradınız beraber soralım isterseniz?” Kapıyı ardımdan kapatıp ayakkabılarımı gelişigüzel çıkardım. Yaren’i yakalayıp telefonu hoparlöre aldım “Tatlım, arkadaşın sana ulaşamıyormuş sanırım? Neden kendisine iyi olduğunu söylemiyorsun?” Telefonu Yaren’in eline verdim, belinden yakaladığım eşimi hemen önümüzdeki koltuğun üzerine attığımda ufak bir acılı ses ağzından kaçtı “Yaren? İyi misin? Ne oluyor ora-“ üst üste sorular soran adam Yaren’in kısık inlemesiyle susmuştu. Üstünde yükseldiğim eşimin kıyafetlerinin altına soktuğum ellerim hassas sırtı ve boynunu baştan aşağı gezerken dudaklarım Yaren’in boynunu şakacı bir şekilde gezindiğinde hassas yerleri ile oynamam hoşuna gitmemiş olacak ki kendisini uzaklaştırmaya çalıştı. Gözlerini sıkıca yuman Yaren hızla telefonu dudaklarıma yaklaştırdı “Kaan beni arama demiştim sana 2 ay önce, neden ısrarla- ah..” rahatsız bir ses çıkarıp bana ıslak gözlerle baktı Yaren. Onun bakışlarını umursamadım, gözlerimle telefonu işaret ettiğimde dudaklarını ısırdı “Be-beni arama. Ben iyiyim, sana.. sana sonra ulaşacağım kapatıyorum.” Telefonu kapatacakken elinden alıp hoparlörü kapattım, kulağımla omzum arasına sıkıştırdım telefonu “Sanırım bu cevap yeterli? Neden karımı rahatsız ediyorsun sürekli, eşi olan insanları rahatsız etmek hiç etik değil, di mi?” Ellerimden kaçmaya çalışan Yaren’i çabasız bir şekilde yakalayıp kıstırdığımda kafasını iki yana sallıyordu, bu şekilde sevişmek istemediği bariz belliydi ama bugün hiçte merhametli günümde hissetmediğimden pek umrumda değildi “Yaren’i nasıl kandırdığını, ne vaatlerle evlendiğinizi biliyorum. Ona zarar verdiğin her saniye bunu sana misliyle ödeteceğim. Arkadaşımla buluşmama izin verirsen sana biraz insaflı davranırım, onu bırak hiçbir şey bilmiyor. Yaren’i eve kapatmak yaptığın en büyük hata.” İkisinin arasında sadece onların bildiği şeyler vardı. En başından beri bundan nefret etmiştim, ne zaman konu Yaren olsa en iyisini o biliyordu. Altımda debelenen Yaren’in yaşlı gözlerine baktım, benim bilmediğim ama bu adamın bildiği şey neydi bilmiyordum ve artık ilgimi de çekiyordu. Yaren’in herhangi bir zayıflığını bulmaya ihtiyacım vardı ve bu en iyi şanstı. Kıyafetlerimizi teker teker kendi ellerimle çıkarırken Yaren’in gözlerinin içine bakarak konuştum “Elbette buluşabilirsiniz, karım seninle görüşmek istiyorsa buna seve seve izin vereceğim.” başka bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapatıp arkamızda kalan koltuğa attım. “Beni Kaan ile görüştürmeyi düşünmüyorsun değil mi?” ellerimden kaçmaya çalışan Yaren sözlerimle durup bana sordu, bir zayıflığı kesinlikle vardı ve bu piç anahtar gibiydi. Ellerim aşağı inerken ona baktım, gözlerindeki korkuyu seçebiliyordum gülümsedim “Eşimin biraz hava almaya ihtiyacı var sanırım, arkadaşınla ne zaman buluşmak istersin?”
Sabah erken kalkmıştım, yanımda sessizce uyuyan Yaren’in yüzüne baktım. Gözlerinin kenarı tüm gece ağlamaktan kızarıp şişmiş haldeydi, tüm hırsımı ondan alırken sessizce iş birliği yapmış olsa da bir noktadan sonra sessiz desteği sesli hale gelmişti. Her zaman böyle olsaydı.. elim bilinçsizce şakaklarında dolandı, iki ay öncesinde ne olmuştu? Gözümden kaçan bir şeyler vardı, o hep böyle değildi biliyorum. Yine de hala her şey benim gözümde onun suçuydu, bana daha ilgiliymiş gibi davransaydı evden kaçmazdım. Bu tür şeyler yapmaz babamla da papaz olmazdım. Şimdi işler tamamen yokuşa sürülmüştü. Elimi hızla çektim, üst bedenimi doğrulttum. Cenin pozisyonunda duran Yaren’e baktım. Çıplak hali bir şeyler giyen halinden daha iyi duruyor olsa da bu görüntüye daha fazla bakasım gelmedi. Yataktan kalkıp duş aldım, hazırlanıp çıktığımda bile uyanmamıştı. Asansörden indiğimde otoparkta arabaya yaslanmış Can’ı gördüm. Selamlaşıp arabaya bindiğimizde bana elindeki tableti uzattı “Bugün güvenlik ekibinden biri bana bu tableti verdi, evin içindeki kameralar aktif edilmiş. Şifresi de tabletin içerisinde yazıyor.” Dikiz aynasından bakışıp tableti aldığımda güldüm “Beni mi izledin yoksa, seni sapık seni.” Kusarmış gibi yapan Can kafasını iki yana salladı “Dostum tüm gün zaten yüzünü görmek zorunda kalıyorum bir de erkenden mi görmek isteyeyim? Lütfen, böyle korkunç şeyler söyleme..” yüzüne baktığımda şiş göz altları tüm gece uyanık kalmış gibi bir izlenim veriyordu. Tableti açıp kameraların tek tek izinlerini ve şifrelerini girerken sordum “Dün gece uyuyamadın sanırım?”
Omuzlarını silkti, yanındaki koltukta duran hazır kahvelerden birini bana verdi “Dün gece ben uyumak istesem de babam beni öldürürdü. Tüm gece dosya düzenlemesi yaptım, ofise geçtiğimizde sana gösteririm. Bazı kağıtlara imzan lazım.” Kafamı usulca sallarken kameralardan evimi izledim, oturma odası dün gecenin izleriyle savaştan çıkmış gibi darmadumandı. Yastıklar saçılmış, eşyalar gelişigüzel fırlatılmıştı. Bir sonraki kamera hiç girmediğim Yaren’in odasına aitti. En son 7 ay önce gördüğüm odada değişen bir şey olmaması beni şaşırtmıştı. Cam kenarına dizdiği masaüstü bilgisayarı ve iki yanında duran kitaplık sanki yıllardır oradaymış gibi duruyordu. Hemen arkasında duran yatak olabilen siyah koltuğun üzerinde bir tane peluş hayvan vardı. Küçüklüğünden beri sakladığını söylemişti diye hatırladığım peluş oyuncağın yanında şarj aletleri rastgele fırlatılmış duruyordu. Ebeveyn banyosunun yanında duran askılıkta eskiden kullandığı önlükler asılıydı. Daha öncesinden parlak bir öğrenci olduğunu duymuştum, mesleğini devam ettirmemesine şaşırsam da ses etmemiştim. Odanın sade ve az eşyalı hali her zaman beni şaşırtsa da bir şey demedim. Koridorun ortasında kalan banyo ve tuvaletin üzerindeki kameraya bağlandığımda mutfak ve karşısında duran salon belirdi. En son kameraya geçtiğimde dün gece hırpaladığım Yaren’i yatakta yatarken gördüm. Üzerini örtmediğimden cenin pozisyonunu bozmamış, hala uyuyordu. Boğazında ve kollarında sıra sıra belli olan parmak izleri kameradan bile fark edilebiliyordu. Yatak odasını ben düzenlediğimden sanki bir fazlalıkmış gibi duruyordu. Büyük yatağın ortasında kıvrılmış, yanlışlıkla oraya gelmiş gibiydi. Yatağın karşısındaki aynalı masanın üzerinde telefonu duruyordu. Bir an, ışığının yanıp söndüğünü gördüm ‘Sabah sabah ilk işi Yaren’i kontrol etmek mi yani?’ Kaşlarım hafifçe çatılırken kulaklığımın tekini çıkarıp kulağıma taktım. Ses aktarıma bastığımda çalan telefonu duydum. İlk seferinde sonuna kadar çalsa da Yaren yerinden kımıldamadı. Bir kez daha gürültüyle çaldığında irkildi, şaşkınca sesin yerini anlamaya çalıştı. Gözlükleri gözünde olmadığından gözlerini kısarak çevreye bakındı, zar zor ayağa kalktığında gözü sonunda telefonuna çarpmıştı.
“Alo? Ah.. Asu, günaydın..” kız kardeşimin adıyla şaşırdım. “O bugün müydü? Şey bir işim olduğundan değil de.. tamam, peki. Ben öğlene kadar işlerimi hallederim. Buraya gelsen olur mu? Dışarı çıkabileceğimi pek sanmıyorum kusuruma bakma.. sana sevdiğin browniden de yapacağım.. pekala, öğleden sonra görüşürüz..” telefonu kapattıktan sonra çevresine bakındı, iç çekip saçlarını dağınık bir topuz yaptı. Aynalı masanın yanındaki ufak komodini açtığında kıyafetlerinin orada olduğunu fark ettim. Garip bir şaşkınlıkla kıyafetlerini alışını izledim ‘Giyinme odasında eşyası yok muydu?’ Gözümün önünde canlanan odada sadece benim kıyafet ve aksesuarlarım aklıma geldiğinde daha da şaşırdım. Banyoya girdiğini gördüğümde araba şirketin yoluna dönmüştü. Tableti kapattım, Can’ın bana verdiklerini kontrol ederken evimin içini hiç bilmediğimi fark ettim. Bazı şeylerin farkında olsam da hiç bu kadar yabancı da değildim, eminim. Kafam karışmış olsa da Can ile birlikte arabadan inip şirkete adım atmıştım.
Öğlen molasına kadar çalıştık, elimizdeki işlerin ben olmadan da çözülebilmesini gerçekten çok isterdim. Yabancı ortaklarla yaptığımız iki toplantı neredeyse öğle yemeğine kadar sürmesi canımızı sıksada Can işlerin bu kadar hızlı bitmesine memnun duruyordu “Keşke hep böyle işbirlikçi olsan dostum, bugün harikaydın.” Laf sokmaktan da geri kalmayan Can gülümsedi “Yemek yemeğe dışarı çıkacağım, sende gelsene?” yan bir şekilde ona baktım sırıttım “İşleri sürekli yokuşa süren biri olduğumdan teşekkürler Can bey, odamda bir şeyler tıkınmak istiyorum.” lafını ona iade ederken gülüp bir şey istersem aramamı söyleyerek bilişim bölümüyle dışarı çıktılar. Ofise girmeden önce sekreterlerden birinden bana bir şeyler ayarlamasını rica ettim, kravatımı açıp sandalyeye oturduğumda iki aydır çalışmadığımı anladım. Çocuksu isyanımın tek Yaren’i vurmakla kalmayıp Can’ı da vurduğunu fark etmem gülmemi sağladı, gözüm masanın üzerindeki tablete kaydığında açıp evi izledim. Kamerada gördüğüm evin içerisi, sabahki savaş alanından sıyırılmıştı, tüm odalar toparlanmış mutfakta bir şeyler hazırlayan Yaren sakince işlerine bakıyordu. Yüksek tabureyi fırının önüne yerleştirmiş sandalyesinde sabırla fırına attığı her neyse pişmesini bekliyordu. Yüzünü göremediğim eşim birden açılan banyo kapısıyla irkildi. Ablam kendisine verilen el havlusuyla ellerini kuruturken Yaren’in yanına geldi
“Bugün yorgun görünüyorsun? Dün Eymenle bir şey mi oldu?” dün apar topar evde çıktığımız için ister istemez merak ediyor olmalıydı, bir yandan Yaren’in bir şey söylemeyeceğini bilsem de çok güvenemiyordum. Ablama dönen Yaren gülümsedi kafasını iki yana salladı “Hayır tabiki de ne yorgunum ne de Eymenle bir şey oldu. Dün gece çok geç uyudum, biliyorsun bir şeyler izlemeyi seviyorum.” Utangaç gülümsemesiyle sesi çıkan fırına geri döndü. Aynı anda odamın kapısı açıldığında tableti hafif içe doğru döndürdüm, yemek istediğim sekreterden başka biri yemeğimi getirmişti. Kadın elindeki tabldotla odanın kapısını aralamış bana bakıyordu, bu kadını iş dışında nerede gördüğümü hatırlamaya çalışırken kapıyı ardından kapatıp kilitlediğini duydum. Tek kaşımı kaldırırken bana yanaşan kadın mırıldandı “Geçen hafta bana karşı çok acımasızdınız efendim, eve giderken çok zorluk çektim.” Kulağımın tekinde Yaren’in sesini duyarken bu cümleleri duymak garip bir heyecan hissettirdi. Elindeki tepsiyi karşımdaki alçak masanın üzerine bırakan sekreter yakasındaki birkaç düğmeyi açarken toplu saçlarını diğer eliyle açtı. Şu an burada yaparsam ne kadar sürer diye hesap ederken Asu’nun sesi kulaklarıma çarptı.
“Sürekli evde olmak sıkıcı değil mi? Neden benimle beraber bir şeyler yapmıyorsun? Hem sen de çocukları seviyorsun, bence senin için de iyi olur.” sinsi bir el pantolonumun çevresinde gezerken dikkatimi tamamen konuşmaya odakladım “Ben.. boşver Asu, ben iyiyim. Çocukları sevsem de bir şey yapacak kadar yetenekli değilim ama teklifin için teşekkür ederim. Geçen hafta nerede kalmıştık?” Yaren’in umutsuz sesi beni rahatsız etmişti, ne yaptıklarını görmek umuduyla elim tablete gittiğinde dizlerimin arasında duran kadın elimi yakaladı. Güzel bir gülümsemeyle bana baksa da şu an hiç ilgimi çekmiyordu “Sanırım bana teslim edilmesi gerekeni ettiniz. Dışarı çıkın.” Kadının elini itip gitmesi için kapıyı işaret ettiğimde gözlerindeki inanamaz bakışla ayaklandı, kapıdan çıkana kadar bana bakıp sitemle bir şeyler mırıldandı. Kapının kapandığından emin olunca hızla tableti kaldırdım. Yaren bir kelime söylüyor sonrasında parmaklarıyla ya da elleriyle bir hareket yapıyordu. Asu ondan sonra el hareketini tekrar edip yanında getirdiği ufak deftere not ediyordu. Garip konuşmaları ve hareketleri yaklaşık 20 dakika sürdü Asu’ya gelen aramayla yarıda kesildi. Telefonu yanıtlamak için izin isteyen Asu dış kapının önüne ilerlerken Yaren defteri okuyup gülümsedi. Kısa süren telefon görüşmesinden sonra Asu yüzü garip bir şekilde Yaren’in yanına geldi. Omzuna dokunduğunda Yaren onun yönüne döndü “Canım, senden bir şey rica edecektim. Annem şimdi aradı ve boynunda bir ağrı olduğunu dün geceden beri geçmediğini söyledi. Eğer mümkünse.. benimle beraber eve gelebilir misin? Annem senin masajının çok iyi geldiğini söyledi.”
Asu’nun bariz yalan attığını fark ettim, elim istemsizce telefonuma uzandığında Yaren omzuna dokunan eli tuttu “Elbette gelirim ama bugün sen gittikten sonra yapacağım birkaç işim vardı.. hem Eymen’e de sormadan evden ayrılamam. Sorun olmazsa akşama doğru geleyim olur mu?” Asu hızla onu onaylarken yüzünün daha rahat olduğunu fark ettim. Kaşlarım istemsizce çatılırken düşündüm ‘Annem.. olayları bilmiyordur umarım..’ babam ne kadar sert olsa da annem bu tür konularda daha acımasızdır. Eğer bu olayı annem duyduysa.. Yaren’e boşanması için yardım bile eder. İçimdeki huzursuzluk beni çepeçevre sararken Asu’nun ayaklandığı sırada Yaren ona bir kap verdi “Mert benden kek istediğini söylemişti, hem ona hem de senle Gökhan’a biraz ayırdım. Umarım beğenirsiniz.” Asu teşekkür edip sarıldı, kapıya kadar eşlik ettiler birbirlerine. Kapının önünde ayakkabılarını giyen Asu gitmeden önce Yaren’e baktı “İçinde bulunduğum projede yer almanı çok istiyorum Yaren. Hem bir hekim olarak hem de işitme kayıplı biri olarak çocuklara yön gösterebileceğini düşünüyorum.” sessizce Asu’yu dinleyen Yaren’in yüz ifadesi kameranın dışındaydı. Kısa sessizliğin yerini Asu’nun özür dilemesi bozduktan sonra akşama görüşme sözüyle vedalaştılar. Kapının önünde kısa bir süre dikilen Yaren yavaşça odaya ilerledi.
Asu’nun gidişiyle benim bulunduğum kat insanlarla dolmaya başlamıştı. Bana getirilen masanın üzerinde duran yemeğe baktım. Yemek bile yiyemeden geçen öğlen aramın bittiğini kapımın dışındaki neşeli konuşmalarla fark etmiştim. Şakaklarımı ovarken telefonumun titrediğini gördüm. Ekranda yanıp sönen isme ve tablette yansıyan görüntüye baktım. Telefonu açtığımda Yaren mutfaktaki ufak dağınıklığı toparlıyordu “Alo, Eymen müsait miydin?” Ahizenin ucundaki ses tasasız hissettiriyordu, kısa bir onay kelimesinden sonra masaya oturdu, elinin tersine alnını dayadı “Bugün ablan beni ziyarete geldi de, annen şey sanırım biraz rahatsızmış. Yanına gelmemi istemiş. Geçiştirmek istesem de dün evden öylece ayrıldığımızdan ötürü yanlış anlayabilirler gibi geliyor. Akşam annelere uğrayıp geri geleceğim, sorun olur mu?” ekrandaki figürüne baktıkça sessizliğimiz uzadı “Elbette, annem seni çağırdıysa gidebilirsin. Erken gelmeye çalış.” telefondan da onaylarken kafasını bilinçsizce yukarı aşağı salladı. Ne yemek istediğimi de sorup telefonu kapattık. O küçük aklından neler geçtiğini çok merak ediyordum. İlgiyle evde dolaşmasını izlerken kapı iki tıklama sesiyle açıldı. Kapının ardında elindeki kahvelerle Can belirdi “Dostum yemek yemedin mi daha?” Şaşırmış halde masaya bakıp kahveyi yemeklerin yanına bıraktı. Elimin altındaki tableti kapatıp kulaklığımı çıkardım, doğrulurken kafamı iki yana salladım “Pek iştahım yok.”
Akşam vakti, karanlık bir eve girmek garip hissettirdi. Kapının kilidini açıp eve girdiğimde karanlık ev beni karşıladı. Ayakkabılarımı ve ceketimi holde çıkardım, elimdeki anahtarı astıktan sonra içeriye göz attım. Salon ve yatak odası sanki hiç kullanılmamış gibi topluydu, mutfak tezgahı üzerinde ufak bir not gözüme ilişti ‘Benden önce gelirsen yemeğini bensiz ye.’ kısa notu buruşturup çöpe attım. Tezgahın üzerindeki iki tencereyi tek tek açtığımda en sevdiğim yemeklerin olduğunu gördüm. Tencerelerin kapaklarını kapattım, kıyafetlerimi değiştirmek adına yatak odasına ilerledim. Prova odasının ara ışıklarını yakıp içeri girdim, ceketimi çıkarıp yanımdaki askılığa astım gömleğimi kendi kirli sepetime bıraktım. Birden aklıma sabahki sahne geldi, prova odasına genel bir bakış attığımda cidden sadece benim eşyalarım olduğunu fark ettim. Rahat bir eşofman giyindikten sonra odaya geri döndüm, komodine elim uzandı. Beş çekmeceli komodindeki kıyafetler belli bir düzene göre dizilmiş gibiydi. Kıyafetlerinden birine el attığımda malın inceliği karşısında şaşırmıştım, sonbaharda olsakta böylesine ince kıyafetler giyerse hasta olmaz mıydı? Şaşırmış bir şekilde çekmeceyi kapatıp ellerimi yıkamaya banyoya geçtim. Yatak odasına karşılık duran Yaren’in odasının kapısının aralık olduğunu fark ettim. Normalde kapı sıkı sıkıya kapalı olduğundan asla gözüme çarpmazdı, bugünse sanki beni davet edercesine açık olması dikkatimi çekmişti. İki gündür olan olaylardan da olabilirdi ama eve ve Yaren’e karşı daha dikkatliydim. Elim banyo kapısında asılı kaldı, kısacık arkamda kalan duvar saatine göz attım. İki saniye sürecek, sadece başka bir telefonu var mı diye bakacağım.. kendi kendimi ikna ederken hızla odaya girdim. Bilgisayar masasının önünde olduğu pencere sıkı sıkıya perdelerle kapalıydı, odanın içerisi hiç görünmediğinden ışık düğmesine bastım. Odanın içerisi hafifçe aydınlandı, odanın içerisi Yaren’i anımsattı bana. Sanki her an her şeyi bırakıp gidecekmişçesine boş olan odaya bakarken gözüm masanın üzerinde duran iki kitaba çarptı. Yavaşça yanaştım, kitapların üzerlerine baktım. Vakalarla pediatrik rehabilitasyon ve türk işaret dili sözlüğü kitaplarında belirli yerler açıktı. Demek ki Asu’ya işaret dili öğretiyor ama neden? Biraz göz attıktan sonra anlayamayacağım bir şey olduğundan pek üzerinde durmadım. Elim yanlışlıkla mouse’a çarptığında ekran olduğu gibi açılmıştı. Bir video edit programı açıktı, yazılarla dolu bir belge ve yanında da video oynatıcı vardı. Neler olduğunu anlamıyordum, şimdiye kadar hastane içerisinde çalışan Yaren neden birden bire özel gereksinimli çocuklara yönelik şeylere bakıyordu ki? Daha fazla kurcalamak istesem de yakalanmamak için bilgisayarı uyku moduna aldım, odanın içerisine göz attığımda ekstra bir şey olmadığından emin olunca kapıya yöneldim. Bilgisayarın yanındaki koltukta duran peluş oyuncağa yeniden baktım, eski duran oyuncağı neden atmadığını düşündüm ama bir cevap bulamayacağımdan sessizce ışığı kapattım. Ellerimi yıkadıktan sonra benim için yapılan yemekten yiyebileceğim kadarlık porsiyonu tencereden aldım, sırasıyla mikrodalgada ısıttım. Loş ışığın altında, perdeler sonuna kadar açık halde dışarıyı izledim. Köprünün renkli görüntüsü ve rengarenk binalara bakarken içim bir anda üşüdü. Yaren kaç gece burada tek başına bu şekilde yemek yedi acaba, neden kimseyle görüşmek istemiyordu? Eşimle ilgili birçok bilinmeyen vardı.
Kendi düşüncelerim içerisinde boğuşurken telefonumda dünkü numara yandı, kaşlarım rahatsız bir şekilde çatılırken açıp açmama konusunda tereddütte kaldım. Sonuna kadar çalan telefon sustuğunda evde yeniden sessizlik hakim oldu. Birkaç lokma yedikten sonra yeniden telefon titrediğinde gözlerimi devirdim, telefonu hoparlöre alıp yanıtladım “Bir insan ilk aramayı açmıyorsa ikinci defa neden arıyorsun?” rahatsız sesimle sorduğum soruya karşılık alamadım, ufak bir duraksamanın yerini nefret dolu bir ses aldı “Yaren’e ne söyledin?” yüzüm buruştu, ağzıma bir parça et attım “Ne söyleyebilirim? Senin beni ispiyonladığını mı söyleyeceğimi sanıyorsun?” derin bir nefes alış sesinden sonra sabırlı olduğunu düşündüğüm bir ses yankılandı “Seni sikik piç, beni her yerden engelledi. Ne telefonuna ne de normal herhangi bir sosyal medya hesabına ulaşabiliyorum. Mail bile atsam cevap gelmiyor! Ne yaptın söyle!” Öfkeyle bağıran sese karşı güldüm. Nedensizce Yaren’in umutsuzca Kaan’ı kendisinden uzak tutması hoşuma gitmişti. Parmaklarım ağzımı sıvazlarken güldüm “Belki de senin sapkınlığından bıkmıştır ne dersin? Karım seninle görüşmek istemiyorsa ne yapabilirsin ki? Fazla zorlamıyor musun sence de?” Telefonun öteki ucundan büyük bir gürültü koptu, kısa bir sessizlikten sonra mırıldandı “Çünkü onun ne halde olduğunu benden başka kimse bilmiyor. Daha sonrasında pişman olmak istemiyorsan benimle görüşmesini sağla, ciddiyim Eymen. Daha büyük problemler yaşamak istemiyorsan bana yardım et.”